Etrafındakiler çığlık çığlığa bağırmaya başlayınca başını kaldırıp sahneye baktı. Parasına kıyıp en önlerden almıştı biletini. Hepsini yakından görmek istiyordu. Gözlerinin içine bakmak. Herkes telefonlarını çıkartmış video çekiyordu. Elindeki telefonuna baktı. Ben de kısacık da olsa çekerim belki dedi kendisine. İlk güzel telefonunu düşündü, artık kullanmıyor olsa da evindeki çok özel köşede duruyordu. Kendisine ait olan ilk telefonu alanların sahneye çıkmasını bekliyordu şu an. Hayat ne tuhaftı , dünyanın ayrı köşelerinde yaşayan ve bir arada olmaları asla beklenmeyen insanların yolları kesişiveriyordu bazen.
Sahnedeki dev ekranda yazılar belirmişti. İnsanlar tezahüratlarını arttırmışlardı. Yazıları okumaya çalışmadı. Uzun işti o. Kendisini müziğe ve sahneyi izlemeye bıraktı. Kısa sürede bu işin düşündüğünden de zor olduğunu fark etti. Ekranda beliren yüzlere bakarken hem gülümsüyor hem ağlıyordu. Kendine gel Elisa diye söylendi, tadını çıkart şu ânın.
.....
- Git şu dışarıya düşürdüğüm kartı al da bana getir .
-Bahçeye mi çıkayım ?
- Çıkmadan nasıl alıp getireceksin ?
-Ama..
-Hadi hadi..
Kapının kilidini açan kocasına şaşkın şaşkın bakarak ayağına terlik geçirip dışarı çıktı. Bir an başı döner gibi oldu. Salon penceresinin nereye baktığını anlamaya çalıştı. Sanki evinin bahçesine çıkmamış da balta girmemiş ormanlarda yolunu bulmaya çalışıyor gibi geldi. Öylesine yabancıydı evin dışına. İlk evlendikleri sene çıkarlardı arada dışarı sonraki yıllarda doktora gitmek dışında üzerine kilitli kapılarla evde oturmuştu hep. Yan tarafa doğru dolanırken karşıdaki evdeki kadınla göz göze geldi. Hemen başını çevirdi. Komşularıyla ilgili hiç güzel şeyler söylememişti kocası. Hepsi de herkesin işine karışan, kötü insanlardı.
Pencerenin altında bir kart ve biraz da para buldu. Kartı çevirince kendi fotoğrafını gördü üzerinde. Sonra nüfus cüzdanı olduğunu anladı. Kapıya döndü. Açılmadı. İttirdi, olmadı. Kapıya vurdu olmadı. Zili çaldı. Açılmadı. İçeriden adamın sesi geldi.
- Benim bir çocuğum olacak, artık onun annesi ile evleniyorum. Seninle uğraşmaktan, hamile kalacaksın diye doktor doktor gezmekten bıktım . Çirkinleştin,şişmanladın, yaşlandın, işime de yaramıyorsun. Herkes yoluna gitsin.
Öyle kalakaldı. Beyni durdu, elleri uyuştu. Algılamaya çalıştı, algılayamadı. Konuşamadı. Çöktü kapının önündeki merdivene. Güzel bir bahar akşamıydı , hava serinlemiş, kuşlar akşam gevezeliklerine başlamış, ağaç yapraklarının arasından tatlı bir ışık halinde süzülen güneş mahalleyi masalsı bir hale dönüştürmüştü. Havada tatlı bir rahiya vardı. O ise titremeye başladı. Ayağının altındaki yer kayıp gitmiş gibi hissediyordu. Hava karardı, sesler kesildi, evlerin ışıkları bir bir yanmaya başladı kendi evi hariç. Kıpırdayamadı yerinden. Nefes almayı bile unutuyormuş gibiydi, arada derin bir iç geçirmese hava girmeyecekti akciğerlerine. Ne dediyse yaptım, ne istediyse yerine getirdim, hiç sözünden çıkmadım, neyi yanlış yaptım, neyi yanlış yaptım , neyi yanlış yaptım ? Çatlayacak gibi oldu kafası, sanki birisi içine kaşık sokmuş karıştırmış, yerinde duramıyordu düşünceler. Yerinde duramayan düşünceler düşünmemekten beter bir etki yapıyorlardı. Hem bir sonuca varamıyordu hem de tükeniyordu düşünmekten. Sen düşünme ben düşünüyorum yeter diyen sesini duydu kocasının, aptalsın işte bi güzelliğin vardı o da bitti gitti diyen sesini. Yok yok, açardı kapıyı birazdan. Beni çok seviyordu, öyle diyordu, dışarılara göndermiyordu başıma bir şey gelir diye. Geçer şimdi siniri, alır içeri dedi kendi kendisine. Kapı açılmadı .
2
Kameralar kuruluyor, odalar hazırlanıyor, insanlar sürekli koşturuyorlardı. Onların arasında yol vermek için sağa sola savrulup durmaktan başı dönmüş olan kadın en sonunda bar şeklindeki mutfağın bir köşesine sığındı. Ne işim var burada diye geçiriyordu bir yandan da aklından. Bunca deneyimli, işini bilen insanın arasında deneyimsiz ve bilgisiz haliyle ne yapmaya kabul etmişti bu işi acaba. Bir malikânede yapılacak altı yedi aylık çekimlerde orada kalan ekibin ihtiyaçlarını bize iletip ufak tefek işleri halledeceksin demişlerdi ona. Öyle havada bir tarifti ki. İşi ona ayarlamayı başaran kişiye büyük saygısı olmasa ve tabii ki işe de bu kadar ihtiyacı olmasa hayatta kabul etmezdi. Umarım hepsine durumumu açıklamışlardır diye geçirdi aklından. Bu kadar kişiye tek tek açıklama yapmak zorunda kalırsa ne hale gelirdi kim bilir. Sabahın ilk saatlerinde, daha kimseler gelmeden önce kendini rahatlatıp motive etmeyi başarmış gibiydi ama bir anda kapıda duran minibüsler, karavanlar, tırlar falan derken şu an mutfak dolaplarından birinin içine saklanmayı tercih edecekti.
-Yemek siparişini siz mi ayarlayacaktınız ?
A haa, yok, mutfak dolapları kesmezdi artık, yer yarılsa da içine girsem moduna geçmişti şu an.
.....
Dev ekranda yüzler bir bir belirmeye başlamıştı. Hepsine sevgi dolu gülümsemeyle baktı. Büyümüşlerdi. O ilk günlerden bu zamana çok yol kat etmişlerdi. Yorulmuşlardı, yıpranmışlardı ama yaptıkları işi ne kadar sevdikleri ışıldıyordu gözlerinde. Pes etmemişlerdi, yere serilmemişlerdi. En azından birlikteydiniz, ben tek kaldım sizden sonra diye mırıldandı usulca.
.....
Omuzuna bir el dokunduğunda hâlâ kapının önünde kımıltısız duruyordu. Gecenin nemi ile ıslanmış, titriyordu. Sabahın ilk saatleriydi , etraf sessizdi. Derin bir uykudan uyanamamışçasına başını kaldırdı karşıdaki komşusuyla karşılaştı gözleri. Ama kim olduğunu algılaması ve dediklerini duyması için kadının tekrar tekrar söylemesi gerekti.
-Gel canım, eve gidelim, çok üşümüşsün. Gece boyunca burada mı kaldın ? Görseydim gelirdim yanına.
Uzak durulması gereke kötü kadın. Göçmenlerden nefret ederiz biz. Neden ki acaba. Çok nazik ve güzel gözüküyor. Dilimiz de harika konuşuyor. Ama onun kocası yok çocuğu var. Neden ki ? Neden kötülerin çocuğu oluyor da benim olmuyor. Kötü değil gibi ama.
Gelip yanına çömelmişti şimdi, ne güzel bakıyordu. Kendisine kimse böyle bakmamıştı sanki daha önce. Kendisine kimse bakmış mıydı ki acaba ? Kafasının içinde yüz bin şey dönüyordu, hiç bir şeyi algılayamıyordu bu yüzden .
- Haydi gidelim, biraz uyu, kendine gel, yine geliriz buraya istersen. Anahtarını mı unuttun , kavga mı ettiniz yoksa, ne oldu böyle?
Başını salladı sağa sola. Anahtarını unutmamıştı. Kavga da etmemişti. Hiç kavga etmezlerdi zaten. Sadece gerilim dolaşırdı içeride istediği şeyler olmazsa.
Ellerinden tutup kaldırmaya çalıştı kadın. Mümkün değildi onu yerinden oynatması . Çaresiz şekilde kalkıp evine dönerken arkasından gelen belli belirsiz fısıltıyı duyunca durdu.
-Ne yapacağımı bilmiyorum, gidecek hiçbir yerim yok.
Gözlerinden yaş akmaya başladı. Saatler sonra ilk defa kımıldayıp başını kaldırdı.
- Gidecek hiçbir yerim yok..
3
Yirmi yaşımda ölüp yeniden dirildim ben. Şeytanımın elinden kurtulduğum o en mutlu anda cehenneme düştüğümü zannetmiştim oysa. Ne tuhaf. Bir melek elimi tuttu. Ondan ölesiye korktum ilk önce. Gözümdeki perdeler aralanana kadar anlayamadım.
.....
Adam ona o adama bakıyordu. İna yanımda olsaydı şimdi bana her sorunu çözecek süper zekân var yapamadıklarına odaklanmaktan vazgeç derdi diye geçirdi aklından. Derken konuşmaya başladığını fark etti.
- Ah, ben de iki gün önce geldim buraya, hiç bilmiyorum ama biraz beklerseniz arayıp öğreneyim.
-Tabi.
Birazdan seçenekleri sayıyordu isminin Dim olduğunu öğrendiği adama .
- Yalnız Dim dedi biraz sıkıntılı bir sesle.Ben herkese ne istediklerini sorup siparişlerini alabilirim, internetten sipariş işlemini senin yapmanı istemek zorundayım.
-Efendim ?
- Şey, hepiniz bir anda işlere koyulunca tanışamadık tabi. Benim okumayla ilgili problemim var, girip oradan okuyup işaretleyemem. Telefondan da tek tek söylemesi zor olur. Bu günlük siparişi verirseniz sonrası için bir yöntem bulurum .
- Eee, peki herkesin siparişini nasıl alacaksın ?
-O kısım bende, merak etme.
- Akşama kadar yer miyiz acaba diyerek kendisine bakan adamı bırakarak hızla evin içinde dolaşmaya başladı.
.......
Kalbimin gürültüsünden şarkıları bile duyamayacağım bu gidişle diye derin nefes almaya başladı.
Yanındaki kızın arkadaşına " Hangisini daha çok beğendiğimi bulamıyorum, hepsi birbirinden güzel" diye bağırdığını duydu, gerçekten de öyleydiler. Hepsi bir aradayken daha da güzelleşiyorlardı sanki. Birbirlerine bakışları, gülüşleri, takılmaları, enerjileri. Yaşlı gibi hissederdi kendisini onların enerjileri yanında. Oysa hemen hemen yaşıtlardı. Onların zorlu ama çılgın bir hayatları vardı, kendisi susturulmuş zorlu bir hayattan gelmişti. Susturulmuş, bastırılmış, kaybolmuş yıllar insanın üzerine daha çok mu biniyordu yoksa yapayalnızlık mı öyle yapıyordu acaba. Belki de sevdiğin şeyi yaparken yorulup zorlansan bile genç kalıyordun.
Silkindi birden, düşüncelerinde kaybolma da şu ânın tadını çıkart diye söylendi kendisine. İlk şarkı başlamıştı bile. Of ama bu şarkıyla da başlanmazdı ki, az izlememişti antremanlarını, az gülmemişlerdi , şu harekette hepsinin yere yığılıp kaldığı zaman meselâ. Yeni bir şarkıyla başlasaydınız ya, nasıl çıkacağım bu nostaljinin içinden ben ...
4
- Senin olmayabilir ama benim seni götürebileceğim bir evim var. Haydi gidip neler yapabileceğimize bakalım.
Diyerek elini tekrar uzattı kadın. Uzatmakla da kalmadı onun elini sıkıca tuttu.
-Haydi. Dışarıda kalmandan çok tekrar içeri girmek zorunda kalırsın diye korkuyorum çocuk, gidelim şu uğursuz yerden.
Bu sefer direnmedi , başını çevirip arkasına son bir kere daha bakıp kadını izlemeye başladı. Ayağı her taşa takılıyor, dengesini zor sağlıyordu. Karşıdaki eve geçiyordu topu topu topu ama sanki boyut değiştirmiş gibi hissediyordu kendisini.
Kadının ayakkabılarını çıkartıp içeri gördüğünü görünce o da terliklerini çıkarttı. Tüm yorgun ve şaşkın haline rağmen ev dikkatini çekti. Kendi evinin aynısıydı ama aynı zamanda da bambaşkaydı. Kendi gri kahverengi kasvetli mobilyalarının aksine burası pırıl pırıl gözüküyordu. Daha doğrusu sımsıcak .
-Benim adım İna, bu da kızım Min. Gel , koltuğa otur.
O sırada kızı koşarak koltuğa bir örtü koydu. Annesine kendi dillerinde.
- Çok kirli üstü, görmüyor musun ? Karşı evdeki hayaleti neden bize getirdin ? diye söylendi .
-Çok ayıp Min. Misafirin anlayamayacağı dilde konuşulmaz, koltuğun temizliği misafirin konforundan önemli olmaz. Ben sana böyle mi öğrettim ?
Belli belirsiz bir ses konuşmalarına katıldı.
- Haklı ama, sabaha kadar bahçede oturunca üzerim kirliydi, bu beyaz kanepeye yazık olurdu. Zaten eve deterjan alınmadığı için ancak bu kadar temizlenebiliyorlardı. Hayalet ha. Sokakta oynadığınızda duyuyordum da kime dediğinizi anlamamıştım.
Ana kız ona şaşkınlıkla baktılar. Uzun uzun konuşmasına mı yoksa dillerini anlamasına mı daha çok şaşırdıklarını bilememişlerdi. Koltuğa oturup evine gözü takılan kadın yeniden sessizleşince bir şey demediler. Buradan bakılınca diğer evlerin arasında ne kadar yabani duruyordu. Ve çirkin. Kendisinin de evi gibi gözüktüğünü biliyordu . Soluk, bakımsız, çirkin. Gözünden yaşlar akmaya başladı. İnsan içindeyken nasıl da göremiyordu ne halde olduğunu. Hayalet ha diye düşündü. Çocuklar ne kadar da haklılarmış.
- Bir duş alıp kendine gelmek ister misin ? Ben de yiyecek birşeyler hazırlayayım. Min gözün sokakta olsun, eşi çıkınca haber ver bize, aklıma bir şey geldi.
Belli belirsiz başını salladı. Her gün duş alabilmek ne büyük zenginlik diye düşünerek kadını takip etti.
.....
Çok eskiden bir kitaptaki hikâyeden etkilenmişti. Kızla oğlan okul yıllarında çok yakındılar. Oğlan ele avuca sığmayan, hem hayatla hem kendisiyle hem ailesiyle sürekli kavga halinde biriydi. Birbirlerinden ayrı düştüklerinden seneler sonra buluştuklarında oğlanı düzelmiş, kendine çeki düzen vermiş gören kız yabancılamıştı onu. Birlikte geçirdikleri bir kaç gün mutlu olamamıştı. Tam ayrılacakları zaman oğlan gözlüğünü çıkartıp kıza bakıp, ben hâlâ eski benim ama bunu bilen artık sadece sensin dediğinde arkadaşına kavuştuğunu hissetmişti ancak. Ne ağlamıştı o hikâyede. Şimdi karşısındaki kendinden emin bir şekilde şovlarını yapan çocuklara ( hâlâ çocuk diyordu onlara) içinde aynı sızıyı duyuyordu. Tam kitaptaki kadar süre geçmişti en son birbirlerini gördükleri günden beri. Buluşsalar öyle yabancılaşmış olurlardı herhalde .
Yine başka âlemlere gittin diye söylendi. Sonra Yeo'nun mikrofonunu sinirle çekiştirdiğini görünce ilk defa gülümsedi. Bak bu değişmemiş işte, hâlâ sinirli . Demin de kıyafetinin koluna asılıyordu. Kıyafetleri giydirenler edenler grubu hiç seyretmiyorlar mı acaba , haklı sinirlenmekte, bi rahat edemedi dans ederken.
5
Sonunda gerçek konuklar geliyorlardı. Grubun ismini öğrendiğinde ilk iş internette onları araştırmıştı. Ve şarkılarına bayılmıştı. En güzeli de yeni bir grup olmasıydı. Kendi hayatının yeniden başlaması ile onların kurulmasının aynı zamanlara denk düşmesi aynı durumdalar gibi hissettirmişti. Tabii ki çok farklıydı durumları ama olsun. Son aylarda çok şeyle uğraşmıştı, hâlâ da uğraşıyordu. Ve dinlediği şarkılar sanki kendi yüreğine sesleniyormuş gibi gelmişti. Pes etmemesi için onu cesaretlendiriyorlardı. Bir kaç haftadır öylesine içli dışlı olmuştu ki onların yaptıklarıyla sanki tanıyormuş gibiydi. Hani gidip hepsine tek tek sarılacaktı eski dostları gibi. Haline gülümsedi.
Az sonra arabadan inerlerken camdan baktı. Doğal hallerini çok merak ediyordu. Gerçekten de öyle tatlı ve içten miydiler yoksa kamera karşısında rol mü yapıyorlardı ? Eee, yine kameralar açık kızım, ne anlayacaksın ki diye söylendi kendisine ama kahkahaları hiç de yapay değildi.
Bar mutfağın olduğu büyük salonda herkes toplandı. Bu sefer önceden konuşup durumunu söylemek istediğini belirtmişti. Dim kendisini onlara tanıttı , sonra da sözü ona bıraktı. Evde hapis gibi oturup saçma sapan bir hayat yaşarken her şey ne kadar kolaydı diye düşündü o an. Gerçekten yaşamaya çalışmak heyecanlı ve zordu. Konuşmak yeterince güçken bir de onların dilinde konuşmaya çalışmak hepten kanını dondursa da tatlı perisinin sen her şeyi yaparsın sesini duyar gibi olunca meraklı bakışları daha fazla bekletmeden başladı.
- Merhaba. Hoş geldiniz. Evdeki işlerden sorumlu olan kişi benim. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olduğunda beni çağırabilirsiniz . Ya mutfakta olurum ya da hemen mutfağın arkasındaki odamda. Tezgâhtaki zile basabilirsiniz. Sabah kahvaltılarınızı ben ayarlayacağım. İstediklerinizi akşamdan söylerseniz ona göre hazırlarım. Yalnız benimle ilgili küçük bir ayrıntı var onu söylemem gerekiyor.
.....
- Anneee adam çıkıyor.
- Elinde büyük valiz, poşet , eşya falan bir şey var mı ?
- Yok , normal işine gidiyor sanırım.
- İyi, uzaklaşınca söyle.
Bu sırada duştan çıkan kadın da görmüştü adamın gidişini. Öyle bakakalmıştı yine.
- Bak canım, evine gidip oraya bakmamız gerekiyor. Ulaşabileceğimiz yedek anahtar ya da açık bir yer falan var mı ?
Başını olumsuz anlamda salladı. Normal anahtarı olmamıştı ki yedeği olsun.
- O zaman bir şekilde kapıyı açmaya çalışacağız. Bekle, tornavida, keski bir şeylerim vardı, belki işe yararlar.
Şaşkınca kendisine bakan kadını görünce açıkladı.
- Bu adamla kaç yıldır birliktesin, seni öyle kapıya atamaz. Ama bunu ispat etmemiz için o senin eşyalarını kaldırıp başka birisini getirmeden gidip içerinin fotoğraflarını çekelim. Ben ve karşıdaki Jazz senin adına kefil oluruz zaten. Böyle sıyrılıp gidemez . Haydi çıkalım. Min sen de gelip kapıda nöbet tut, döneceği falan tutar, onunla burun buruna gelmek istemiyorum.
İki kadın kol kola girip sakince eve doğru ilerlediler. Evin etrafında dolaşıp pencereleri, kapıları kontrol ettiler ama açık bir yer yoktu. Sonra ellerindeki aletlerle kiliti kurcalamaya başladı İna. Neyse ki pek matah bir kilit değildi, açmayı başardı. İçeri girdi hemen. Kapıda kıpırtısız duran diğerini de çekti içeri.
Telefonunun kamerasını açıp video çekmeye başladı. Öyle acınası bir hali vardı ki evin. Fotoğraflar, eşyalar , iki kişinin birlikte yaşadığını gösteren şeyler arıyordu ama sanki otel odası gibiydi salon. Yatak odasında gardırop içinde duran bir kaç eşyayı, banyodaki diş fırçalarını çekti umutsuzca.
- Fotoğraf albümünüz falan yok muydu ?
- Hayır.
Biraz durakladıktan sonra yatağın altından bir çanta çıkarttı ve hafif bir gülümseme belirdi yüzünde.
-Bunlar işe yarayabilir.
- Ne bunlar derken kapağını açıp içindeki dosyaları çıkartmaya başladı. Çantanın içi hastane raporları ve tahlil sonuçlarıyla doluydu.
- Bu senin ismin mi ?
- Ne yazıyor ki orada ?
Yüzünde soru işaretleri belirse de dillendirmeden kadının sorusunu cevapladı .
- Elisa Hax
-Evet, benim ismim. Soyadım da evlilik soyadım.
-Evlilik belgeniz nerede ki ?
- Hiç görmedim .
- Kimliğinde bu soyad yok . Kimlik mi eski, yoksa evli değil misin o kısmı anlamak lâzım.
Telefonu çalınca iki kadın da zıpladılar yerlerinden.
- Anne adam dönüyor , çıkın oradan hemen !
6
Dal ne kadar büyümüş diye düşündü. E tabi, 17 yaşındaydı o zamanlar şimdi artık 22. Yüzündeki masumluk hiç değişmemiş ama , gülümseyişi hâlâ insanın içine işliyor. Sesi daha da oturmuş. Yüz kişi aynı anda şarkı söylese onunkini ayırd edebilirim, öyle özel bir ses. Küçük kardeşim olsa bu kadar severdim sanırım. Ay ay ay, kol kaslarını da sevsinler.
- Tam sana göre bir uygulama buldum Elisa .
- Öyle mi , neymiş o derken bir yandan da mutlu şeker yüzüne bakıp gülümsedi.
- Bak şu uygulama , ver telefonunu indireyim hemen . Hımmmm. Nerde bu . Allah Allah, neden bulamadım ki? Dur ben biraz araştırayım şunu düzgün bi şekilde .
Ah Dal, benim telefonum öyle eski bir modeldi ki, uygulamaların çoğu indirilemiyordu. Yine de hayatımda sahip olabildiğim ilk cep telefonuydu, pek değerliydi benim için. Bunu bildiğinden, kendin bulamamış gibi yapıp gitmiştin ben üzülmeyeyim diye. Ah çocuk, ne tatlıydın sen. Maskotuydun herkesin. Hâlâ da öylesin ya.
....
Bütün kafalar dikkatle ona bakıyorlardı şimdi. Okulda yaşadıkları geldi gözünün önüne hemen. Tahtaya kalkıp da herkesin kendisiyle dalga geçtiği, öğretmeninin her zaman tembellikle suçladığı, isminin Aptal 'a dönüştüğü zamanları hatırlayınca ter bastı biraz. Her sabah sırasının üzerinde ne olduğunu bilmediği yazılar yazılmış olurdu. Onları silerdi özenle. Kitapları açılmamış, defteri hiç yazılmamıştı. Zaten hasta annesi ile zor koşullarda yaşadığı için bakımsızdı ve eski püskü şeyler içindeydi, bir de bu halleri ile bütün sınıftan tamamıyla kopmuştu. Aslında öğretmeninin anlattığı şeyleri dinlemeyi çok seviyordu . Sınıfta kalmak diye bir şey olmadığından bir şekilde geçirmişti seneleri ama son seneki sınava girip de bir sonraki okullara devam edemeyeceğini biliyordu. Zorunlu olmasa çoktan bırakacaktı her şeyi de. Bir de tek bir öğretmeni olmasaydı. Matematiğe gelen öğretmeni hep kendisine iyi davranırdı. Hatta evini bile ziyaret etmişti. Annesinin hastalığı ağırlaştığında hele .
Derin bir soluk alıp bir nefeste söyleyiverdi en sonunda .
- Ben okuyamıyorum. Bir hastalıkmış bu, harfleri bir araya getirme yeteneğim yok. Bu yüzden gerektiğinde bana telefonla ses kaydı atarsanız işim çok kolaylaşmış olur. İstediğiniz şeyleri söylemeniz yeter.
Araya Dim girdi bu sırada
-Yalnız Elisa'nın inanılmaz bir yeteneği var. Geldiğimizden beri hepimiz çok etkilendik. Bu yüzden şimdi size onu göstermek istiyorum.
Şaşkınlıkla ona baktı kadın. Adam ona gülümsüyordu.
- Hadi hadi, burada sanırım on beş kişiyiz, rahatça yaparsın . Geçen haftadan beri kaç kişiye kadar yapabilirsin diye merak içindeyiz arkadaşlarla, beni kırma, öğlen yemeği siparişlerimizi şimdi al .
O ilk günden beri bunu oyun haline getirmişlerdi zaten şimdi yeni gelenlere de göstermek istiyorlardı. Gülümsedi o da. Eh , aptal değilmişim, herkes yanılmış, artık bunun tadını çıkartabilirim diye düşündü.
.....
-Çabuk Elisa, hemen çıkalım evden diye çağırdı İna.
Ama tam girdikleri kapıya doğru hızla yönelmişlerken Elisa odaya geri koşup yatak şiltesinin altına elini uzatarak bir şey aramaya başaldı.
- Haydiiiii.
Onu aldıktan sonra da gardıropa gidip orada duran bir pantolonla tişörtü kaptı. Dış kapının açılma sesini duyduklarında ancak kapıya ulaşmışlardı. Adama görünmeden çıkmayı son anda başardılar.
Sessizce çömelerek uzaklaştılar oradan. Az sonra evin penceresinden adamın evdeki pek çok şeyi poşetlere koyup arabasına attığını gördüler.
- Tam zamanında gitmişiz, şunlar senin eşyaların büyük ihtimal. Sahi ne aldın yatağın altından.
Kadın elindeki küçük torbayı açıp içinden bir kolye çıkarttı.
- Annemindi.
Sabah oturduğu koltuğa oturup başını kenara yasladı. Ondan sonra da akşama kadar hiç kıpırtısız orada öylece kaldı. Ana kız onu uyusun diye yalnız bıraktılar ama o hiç gözlerini kırpmadan boşluğa doğru bakmaya devam etti.
7
-Deneyelim o zaman Dim, ben de bilmiyorum kaç kişininkini aynı anda alabileceğimi. Önceden tanıdıklarımın seslerini biliyorum. Numb üyelerininkini de biliyorum ama gerçek hayatta duymadığımdan karıştırmamak için bugün gelip önceden tanımadığım herkes sırayla bana ismini söyleyebilir mi acaba ? Tamam. Şimdi öğle yemeği istediğiniz üç şeyi yüksek sesle ve anlaşılır şekilde söyleyebilirsiniz. Sırayla söylemenize gerek yok. Sadece düzgünce söyleyin yeter.
- Nasıl yani, aynı anda mı ?
- Evet. Yani karar verince söyleyin, aynı anda haykıracağız diye uğraşmanıza gerek yok ama başkası söylüyor diye beklemenize de gerek yok.
Herkes şaşkınlıkla durdu. Grup üyeleri bunu çok eğlenceli bulmuşlardı . Birbirlerine yaklaşıp birşeyler söylediler. Sonrasında tam bir kakofoni oluştu. Her yerden bir liste geliyordu. Ardından da sessizlik oldu. Şimdi bütün gözler genç kadındaydı.
- Sağlamasını yapacak vaktimiz varsa sizlere söyleyeyim, ya da direk sipariş edelim geldiğinde dağıtayım.
-Eğer sizin için sakıncası yoksa , yanlış yemek gelmesini istemediğimizden sağlamasını yapalım lütfen.
- Tabi.
Ve tek tek herkesinkini saymaya başladı.
- Son olarak Yeo'nunki. Önce kızarmış tavuk, salata, madensuyuydu sonra kızarmış tavuk tavuklu noodle a , salata turşuya döndü. En son yeniden kızarmış tavukta bıraktı . O arada bir de şarkı söylüyordu ama onun konumuzla alâkası yok.
Hepsi kahkahalarla gülerken Yeo muzip muzip gülümseyip eliyle okey işareti yapıyordu.
- Sanırım herkesinki doğru, siparişleri verebiliriz artık.
İnsanların ona hayranlıkla bakmasına alışkın olmayan bünyesi hemen oradan inip kaybolma moduna geçerken heyecanla çarpan kalbinin sesini herkesin duymasından korkuyordu. Bilgisayarın başına geçip hemen siparişleri verdi.Özel bir program kurmuşlardı , sesli olarak siparişi yazdırıp üzerine dinleyerek kontrol de edebiliyordu. Ama titreyen elleri ile okey tuşuna basması biraz zor olmuştu.
......
Camın önüne asılı kristalden ellerine vuran rengârenk ışıklar mı onu daldığı karanlıklardan geri getirmişti, İna'nın açtığı müziğin ruhuna dokunması mı yoksa sokaktan gelen çocuk kahkahalarının sıradan normal günlerini hatırlatması mı bilemedi ama yavaş yavaş dalgınlığından sıyrılıp hafifçe toparlandı. İna ile Min hafiften dans ederek yemek hazırlıyorlardı, kristaller tüm camlarda vardı ve akşam güneşi ile içerisi masalsı bir görünüme kavuşmuştu, tam o an, hafif bir rüzgârın yeni kesilmiş çim kokusunu burnuna ulaştırdığı, şarkıdaki kadının "yeniden kral olabilirsin " dediği, bir çocuğun kahkaha attığı tam o an Elisa uzun zaman sonra ilk defa yaşadığını hissettiğini fark ederek derin bir nefes aldı. Onu gören ana kız , "Oo birileri uyanmış " dediler . Uzandığı yerden kalkarken kolu acıdı.
- Dur dur, kolunda serum vardı. Doktoru çağırırız çıkartır birazdan. Ne kadar süredir uyur uyanık duruyorsun biliyor musun ?
Ne kadar diyecekti ama sesi boğuldu çıkamadan. Başını salladı hayır anlamında.
- Üç gündür.
- Üç gün mü diye fısıldadı.
- İlk akşam uyuyorsun zannettik, ama ertesi sabah da hiç tepki vermeyince ödümüz koptu. Doktor geldi. Serum taktı. Rahatlatıcı ilaçlar verdi. Bu beşinci serum.
- Özür dilerim.
- Niye ki ? Özür dileyecek bir şey yok.
- Size çok yük oldum.
Hâlâ sesi çıkmıyordu.
- Min su götürsene . Ağzına damlatmaya çalıştık arada ama korktuk da bir yandan. Boğazın kurumuştur. Yudum yudum ağzını çalkala.
.....
8
Hae artık şarkı söylerken gerilmiyor gibiydi sanki. Kayıt günlerindeki gerginliğine ne kadar üzülürdü . Herkes birbiriyle şakalaşıp dans ederken o mikrofonu elinden bırakamaz, pür dikkat kendi kısmının gelmesini beklerdi. Şimdi şu karşımdaki tek başına şovunu yapan adama bakıyordu da sesi oturmuş, dansı her zamanki gibi harika, şarkısı da en sevdiği tarzda. Sahnede bu kadar karizmatik olup konuşurken içten, doğal hafif şapşik ama bu yanlarıyla da barışık olmaları hem şaşırtıcı hem de çok güzeldi. Yanındaki kızların çığlık atmaktan sesleri kısılmıştı artık . Kendisi ise soluksuz izliyor, hiç ses çıkartamadan dalıp gidiyordu. Alkışlamayı bile unutuyordu ki bir kaç defa çevresinkilerin garip bakışlarına maruz kalmıştı.
......
Yemek sırasında yüzüncü iltifatını alan Elisa tüm hayatım boyunca bu kadar güzel söz duymamışımdır diye düşündü. Bir anda şişman, kocaman, hantal ve çirkin kadın imajı insanların gözünde kaybolmuş, süper kahramanmış gibi bir moda geçmişti. Bu , ilginç şekilde, bir zamanlar sahip olduğu güzel ama aptal kız imajından çok daha mutluluk vericiydi. Çevresinde mutlulukla yemeklerini yiyenlere baktı. Grup üyeleri kameraların önündeydiler . Genel olarak heyecanlı ve keyifli halleri vardı. Kameralar kapandığında ne olacak acaba diye merak etti. Kapanacak mıydı onu da bilmiyordu ya. Diğer ekip üyeleri dönüşümlü olarak yemeklerini yemiş işlerinin başına geçmişlerdi. Senelerde bir evde tek başına geçirdiği onca saatten sonra şu ortam hem değişik hem de korkutucu geliyordu biraz. Geçen sene bu zamanlarda hiç aklıma gelir miydi bu yaşadıklarım diye düşündü.
- Siz yemek yemiyor musunuz ?
Sözüyle kendisine geldi. Başını kaldırdığında grup üyelerinden Yeo ile gözgöze geldi. Tıpkı videolarda gördüğü gibi ışıltılar uçuşuyordu gözlerinde.
- Kendime sipariş etmek aklıma gelmemiş ama zaten buralar sakinleşip etrafı toparlayayım ondan sonra yerim bir şeyler. Size yardımcı olabileceğim bir şey var mı ?
- Ah, ellerimi yıkayacak bir yer arıyordum ben sadece .
- Banyolar diğer tarafta , şu karşıdaki kapıdan çıkınca görürsünüz.
- Teşekkürler.
Etrafa bakarak uzaklaşan delikanlıyı izlerken onun herkese ve her şeye ne kadar dikkatle bakıp , neredeyse ortamın haritasını çıkarttığını düşündü . İçerideki onca kişinin arasında kendisinin yemediğini fark eden de bir tek oydu. Sonra gülümsedi, kendisi bile farkında değildi yemediğinin.
Az sonra çöp kutularını masaya götürmek mi mantıklı olur masadakileri buraya taşıyıp burada ayrıştırmak mı beşinci dereceden denklemini çözmeye çalışırken arkasından seslenen yine Yeo'ydu.
- Sanırım yemek siparişi verirken kendimizi sizin şova kaptırmışız, hiç kimse yemeklerin tamamını bitiremeyecek diyerek topladım açılmamış olanları. Hâlâ sıcakken siz de yiyin diye getirdim.
Bir tezgâhtaki kutulara bir onun yüzüne şaşkınlıkla bakarken, o yüzünde muzip ve mutlu bir gülümsemeyle oradan ayrıldı. Arkasından teşekkür ederim diye seslenmek bile çok sonra aklına geldi Elisa'nın.
......
9
Suyunu içtikten sonra ana kız birbirlerinin ağzından sözleri kaparak ona olanları anlatmaya başladılar. İna o gün polise haber verip eşini (ki aslen eşi değil vasisiymiş ) tutuklattırmış. Evin içindeki kadına ait eşyaların çoğunu kaldırmış olsa da etraftaki parmak izlerinden ispatlatmış orada olduğunu. Polis onun uyanmasını bekliyormuş, doktor izin verdiği an ifade almaya geleceklermiş.
-Tutuklandı mı ?
- Evet reşit olmayan bir kızı evinde zorla tutmaktan.
- Zorla tutmadı ki, yani annem çok hastayken bize destek olmuştu. Annem iyileşemeyeceğini anlayınca ona vesayetimi vermişti.
- Evet, annen ona vesayeti verirken seninle karı koca hayatı yaşayacağını düşünmemiştir sanırım.
- Ben ona aşıktım. Dünya üzerinde annemden sonra bana iyi davranan tek kişiydi.
- Ah küçüğüm, tabii ki öyle hissetmişsindir ama bu onun suçunu azaltmaz. Zaten gayet sinsi sinsi plân kurmuş sana öyle hissettirip boyunduruğu altına almak için.
Önüne baktı Elisa. Hiç böyle olduğunu düşünmemişti ama içinden bir ses kadının doğru söylediğini fısıldadı. Beş senedir onun kölesi gibi yaşamıştı. Kendisini çok sevdiğini düşünmüştü, bütün yaptıklarının sevgiden olduğunu . Hayatını o evde kilitli yaşamıştı. Ona yaranmak için neler yapmıştı. Karşılığında ne almıştı ki ?
Doktorun gelmesiyle konuşmaları bölündü.
- Hastamız kendisine gelmiş bakıyorum.
.........
Rüzgâr'ı söylemeye başladıklarında gözlerinden süzülen yaşlara engel olmaya çalışmadı.
Şimdi biliyorum. İhtiyacım olan kişi kendimmişim...
Hae 'nin " Şimdi her şey çok güzel " demesini bekledi sonra. Bu şarkıyı kaç kere dinlemişti bilmiyordu.
Hep birilerine bağlı olduktan sonra insanın nasıl da bırakamadığını, mutlu olmasa bile nasıl da başka bir sayfaya geçmeye cesareti olmadığını çok iyi biliyordu. O günlerinde bu şarkıyı dinlemiş olsaydım kapıyı çekip çıkabilir miydim acaba diye düşünmeden edemedi.
Hayatı çok tuhaftı gerçekten de. Çok kötü şeyler yaşamıştı, hem de çok. Ama en kötü olduğunu düşündüğü an aslında kurtuluşu olmuştu. Ve bir melekle yolu kesişmişti. Sonrasında geldiği yere kendisi bile inanamıyordu. İnsan aynı anda hem hayata bu kadar şanssız bir başlangıç yapabiliyor hem de bir anda tüm şans yıldızları onun yanında yer alabiliyordu. O gün yaşananlar olmasa ben hâlâ o evde kilitli hayatıma devam edecektim ve anlamayacaktım bile ne durumda olduğumu. Göremeyecektim. Minnettar olacaktım hiç hak etmeyen birisine.
...
10
Yemeğini yerken Dal ve Sin yanına gelip çöp torbası sordular .
- Ah, bırakabilirsiniz, ben hallederim siz kalkınca.
- Olur mu canım, biz şimdi hep birlikte yaparız çabucak, herkes kendi çöpünü atar.
İkisi ellerinde torbalarla masaya dönerken sanki bir rüyanın içindeymiş gibi geldi Elisa'ya. Birazdan uyanıp kendisini evde bulacağından korktu. Hâlâ geceleri rüyasında kocası onunla uğraşıyordu. Bazen kan ter içinde uyanıyor, onun kendisine zarar veremeyeceğini tekrar tekrar söyleyerek uykuya dalmaya çalışıyordu. İşin ilginci birlikte yaşarken o yaptıklarının kendisine eziyet etmek olduğunu anlamamış olmasıydı. Çok doğal geliyordu. Şimdi , topu topu beş altı ay sonra dönüp de baktığında ise tüylerinin diken diken olmasını engelleyemiyordu .Şu mahkeme bitse belki daha iyi hissedecekti ama bitememişti bir türlü.
Gerçekten de elden ele geçen çöp torbaları beş dakika içinde toparlandı, gençler odalarını seçmeye gittiler. Ekip de onların peşinden çıkınca tek başına kaldı. Gençler odalarını seçmeye gittiler diye düşünmüş olmasına acı acı güldü o arada. Bunu hep yapıyordu.
.....
Doktorun gitmesinden sonraki bir ayı hayal meyal hatırlıyordu. İfadeler, avukatlar, bütün özel hayatının ortaya dökülmesi, insanların kendisine bakışları. İna olmasa ne yapardı bilmiyordu. Onun evinde kalıyor, onun dediklerini yapıyor, onun pişirdiklerini yiyor, ona çok yük olduğunu düşünüp üzülüyor ama ne yapacağını bilmiyordu.
- İna sana her şey için minnettarım ama artık benim kendi ayaklarım üzerinde durmam gerekiyor sanırım. Geçen hafta psikolog da aynı şeyi söyledi. Bunu düşündüğüm anda tüylerim diken diken oluyor gerçi . Yine de bu evin sıcaklığına daha fazla alışmadan yapmam lâzım.
Hiç kitap okumamış, eğitimini tamamlamamış biri olarak onun konuşma şeklinin bu kadar düzgün olmasına hep şaşırmıştı İna. Sabahtan akşama elinde sadece televizyon vardı. Sanırım insanlar birşeyler öğrenmek istedikleri zaman ellerindekinden faydalanmayı biliyorlar diye düşündü. İlk geldiğinde kendi dillerinde konuşabilmesi ilginç gelmişti ama nasıl öğrendiğini söylediğinde ana kız inanamamışlardı. İzlediği dizilerden öğrendiğini söylemişti. Normal şartlarda haydi alt yazılarla falan öğrenebilirdi diyelim ama okuyamıyordu ki ? Eşine aptal olmadığını kanıtlamak için inat edip aynı diziyi hem orjinal sesinde hem kendi dilinde izleyerek öğrendiğini anlatmıştı. Ah bu kız, hastalığı yüzünden herkes kendisini tembel, aptal diye etiketlerken süper hafızaya sahip inanılmaz bir dehaydı da haberi yoktu.
Ona çevrilmiş bakışlarını görünce silkelenip konuşmaya başladı.
- Ah Elisa, biz seninle çok mutluyuz ama ayaklarının üzerinde durmanın güzelliğini keşfetmeni , kimseye bağlı olmadan yaşamanı çok isterim. Zehir gibi bir zekân var, ne yapmışlarsa örseleyememişler. Mahkeme bitene kadar ne yazık ki ne eve geçebilirsin ne de bir gelirin var. Ama senin durumundaki kadınlar için yerler bulunuyor , birlikte bakalım, sana uygun ve bize uzak olmayan bir tane bulalım. Ondan sonra da yönünü çizersin yavaş yavaş. İş de ayarlamaya çalışacağım.
- Okuyabilseydim çok iyi olacaktı. Ama doktor çok zor olduğunu söyledi.
- Doktorlardan raporlar çıkartıp seni sözlü sınav yapmalarını sağlayıp bütün okulları bitireceğim sana. Sen merak etme. Kaç yabancı dil biliyorsun?
- Sanırım beş. Boş günlerimde en büyük eğlencem olmuştu yabancı filmleri izleyip öğrenmek.
Araya Min daldı.
- Anne Elisa harika oyuncu da olur ha, bütün o filmlerin repliklerini ezbere biliyor.
Üçü gülmeye başladılar .
..
11
Bir gün sana şarkı yazacağız Elisa demişti Eol, ama seni öyle sevdik ki çok zor yazması. Başarmak için çok uğraşmamız gerek. Bilemiyorum zamanı geldiğinde bir anda dökülür belki de. Peki ben nereden anlayacağım bana yazdığınızı diye sormuştu o da. Eh, eğer anlamazsan yazamamışız demektir diyerek gülmüştü. Sevgili Küçük Prens , her daim dağınık ama kızamayacağın kadar tatlı ve sahneye çıkıp da mikrofonu eline aldığında inanılmaz karizmatik.
Acaba yazdılar mı o şarkıyı diye geçirdi aklından, anlayacak mıyım bana yazdıklarını yoksa her şarkıyı üzerime mi alınacağım. Gerçi anlamadığıma göre henüz yazmamışlar demek ki ..
.......
İçerideki curcuna gitgide daha hoşuna gider olmuştu. Sürekli birileri bir yerlere koşturuyor, sabahlara kadar dolanıyorlardı. Bu kadar enerjiyi bulabilmelerine şaşırıyordu genç kadın. Bu kadar çok çalışabilmek için yaptığı şeyi çok sevmesi gerekiyor insanın diye düşünmekteydi. Sabahın ilk saatlerinde kendisine bitki çayı hazırlamış, bahçeye çıkmıştı. Curcuna güzeldi ama sabahları bu sessizlikle kendisine gelmesi de başka güzeldi.
Odasının açık pencerelerine baktı bahçeden, kapısı da her zaman ardına kadar açık duruyordu .Herkesin geldiği ilk gece kapatarak yatmıştı ama kalbi gümbür gümbür çarpıp ağlayarak gözlerini açtığında Sal'ın endişeli bakışlarıyla karşılaşmıştı.
- Hişşş, sadece rüyaydı.. Geçti.
Nefes nefese bir şekilde dışarı çıkmak istiyorum diyebilmişti sadece. Sal onun elinden tutmuş, kalkmasına yardım etmiş, bahçeye inmişlerdi. Öylesi bir insandı işte Sal, ihtiyacı olana tanısın tanımasın elini uzatırdı. Hiçbir şey sormamış, hiç bir şey konuşmamış, sadece nefesi düzelene kadar oturmuşlardı .
Bir daha da kapısını kapatmamıştı Elisa.
Ne tuhaftı insanoğlu, kapılar üzerine kilitliyken bunu kabullenip yaşamıştı onca sene de kapılar açıldıktan sonra dayanılmaz olmuştu tekrar kapanmaları. Zaten doktoru sonradan çıkacak etkileri olabileceği konusunda uyarmıştı onu. Yine de inanamıyordu böyle bir tepki verdiğine.
Ağaçların arasından süzülen güneş yüzüne vurmaya başladığında gözlerini kapatıp başını geriye atarak yüzünde dolanana hafif sıcaklığın tadını çıkartmaya başladı. Tam kalkacaktı ki
- Kıpırdamadan öyle kal lütfen diyen bir ses duydu .
12
Bir anda tekrar tek başına kalınca ne yapacağını bilemeden yanındaki koltuğa çöktü Elisa. İna ile günlerdir aradıkları yeri bulmuşlardı sonunda. Burası kendisi gibi kadınlara yardım eden gönüllü bir dernek eviydi. Daha ilk girişte sevmişlerdi ikisi de. İçerideki gönüllülerle konuştuktan sonra daha da içleri ısınmıştı. Yolunu çizip kendisine bir iş ve ev bulana kadar burada kalacaktı. İna'nın iş yerine de çok yakındı burası. Ama onu yolcu edip de odasının kapısını kapattığı anda içine çöken sıkıntıyı beklememişti. Kalkıp eşyalarını yerleştirdi. Pencerenin önündeki küçük masanın üzerine defter ve boya kalemlerini koydu. Psikoloğu yazamıyorsan resim yaparak dök içini dediğinden beri resimli günlük tutuyordu. Resim yeteneği de yoktu hiç ama renkleri karıştırmak iyi geliyordu ona. Bir kaç kıyafetini gardıroba yerleştirdi. Min'in eski cep telefonunu vermişlerdi ona. Hayatındaki ilk cep telefonu. Sesle arama özellikleri sayesinde video izleyebiliyordu. Mesajlaşmayı da çözmüştü. Sesli mesaj atıyorlardı birbirlerine. Şarja taktı telefonu, çabuk bitiyordu pili. Dolabın kapağındaki boy aynasında yansımasını görünce durdu. Yıllar süren bebek çabalarının sonucunda alt üst olan hormonları ve evde oturup durmak sonunda eski güzel halinden eser kalmamış koskocaman şekilsiz bir kadın olmuştu. Yirmi yaşında demeleri için bin şahit isterdi. Dişleri de çok bozulmuştu. Adam beni boşuna sokağa atmamış aslında derken yakaladı kendisini. Nefes alamadığını hissedip pencereye koştu, titreyen elleriyle camı açıp dışarıdan gelen rüzgârı hissetmeye çalıştı. Orada odanın kapısına gidip onu sonuna kadar açtı. Kapının önüne çöküp içine hava çekmeye çalıştı. Bir an asla yeniden ayağa kalkamayacağını düşünüp kaldı.
....
"Nereye gidersek gidelim umrumda değil, gidiyoruz
Herhangi bir yere uçalım, gidiyoruz"
Sahneden bu şarkı sözleri yankılanırken kapının önünde oturup kaldığı o gün geldi aklına. Neredeyse bütün gece orada nefes almaya çalışıp oturduktan sonra sabahın ilk seslerini duymasıyla kendine gelmeye başlamış, yavaşça yerinden kalkıp dışarıya atmıştı kendisini. Sadece gitmişti. Adımları onu nereye götürdüyse yürümüştü saatlerce. Kendi evinin sokağında bulmuştu sonra kendisini. Bahçesinde durup uzun uzun bakmıştı eve. Burada durmaya devam mı etmek isterdin diye söylenmişti kendisine ve dönüp sakince geri yürümeye başlamıştı.
Şimdi de kalkıp sahneye yürüyüp hepsine tek tek sarılmak istiyordu. Acaba kaçıncı adımda beni durdururlardı diye düşündü. Benim ben Sal diye bağırsa meselâ durdurduklarında ne olurdu. Bu konsere gelmem çok kötü bir fikirmiş diye geçirdi aklından. Çok sızlıyordu yüreği, çok.
13
Başını kaldırınca Teu ile göz göze geldi. Elinde bir defter ve kalemle , üst katın penceresinin pervazına oturmuştu.
- Işık üzerine çok güzel vuruyordu ve yüzündeki ifade öyle huzurluydu ki resmini çizmek istedim. Biraz daha durabilir misin ?
Bir şey diyemeden orada durmaya devam etti Elisa. Sonra gergin olduğunu fark edince güneşi hissetmeye çalıştı yeniden. Sonra kuş sesleri. Yaprak hışırtıları. Yavaş yavaş huzurlu haline büründü. Onu izleyen Teu çizimine devam etti.
Çizmek onun için rahatlama yöntemi olarak başlamıştı. Bir de farklılaşmak istemiş olabilirdi diğerlerinden. Hırslı bir çocuktu hep, bir şekilde öne çıkmaya bayılıyordu. Hoş çok uğraşmasına gerek yoktu öne çıkmak için, yüzünü gören bir daha bakmak için dönerdi ama o sadece dış görünüşten ibaret olmak istemiyordu. Canını dişine takıp her konuda öne geçmek için uğraşmaktan çok yorulduğundan resmi keşfetmişti. Kimseyle yarışmak zorunda kalmadan keyfince yaptığı bir uğraş.
- Artık kalkmam gerekiyor, yoksa kahvaltıda yiyecek bir şey bulamayacaksınız diyerek gülümsedi genç kadın.
O gülümseyişi de çizmek istedi Teu ama başını sallayıp teşekkür etmekle yetindi. Bu kadar yıpranmış, kendini bırakmış, yüzü makyajsız, hep çalışma tulumu giyen, iri yarı kadının gülümseyişinin ışıltısı onu hep şaşırtıyordu zaten. Genelde hüzünlüydü ya da dalgındı gözleri ama gülümserken bir anlığına ışıldıyorlardı. O ışıltısı ne zamandır saklı acaba diye düşündü . Omzuna dokunan el ile sıyrıldı düşüncelerden. Hae çağırıyordu onu. Onun gözlerinden ışıltı hiç eksik olmuyordu bak. Elinde olmadan gülümseyerek kalktı.
....
İlk geceyi atlattıktan sonra ertesi sabah psikolog ile görüşmesine gittiğinde kendini tamamıyla tükenmiş ve dünya üzerinde yapayalnız hissediyordu Elisa. Ayakları üzerinde nasıl durabileceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Oysa İna'nın evindeyken her şey ne kadar kolay gözüküyordu gözüne. Sessizlikte ise kendisine söylenen bütün olumsuz sözler çınlıyordu kulaklarında :
- Aptalsın işte ben olmasam hayatta kalamazsın.
- Annem seninle oynamamamı söyledi çok pismişsin.
- Hahahaha, o yazamaz ki öğretmenim, zekâsı yok onun..
Doktorun uzattığı mendili görene kadar ağladığının farkında değildi. Çok acıtmışlardı canını. Evet okuyamıyordu ama aptal olduğunu düşünmemişti okula gidene kadar. Evet pek temiz sayılmazdı ama annesi ölümcül bir hastalıkla savaşıyordu , yapayalnız hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlardı ana kız.
- Bak şimdi şöyle yapacağız. Sana testler yaptıracağım. Zekâ tipini, öğrenme şekillerini çıkartacağız oradan. Bu arada kendini keşfetmen için birlikte çalışmalara devam edeceğiz. Resimli günlüğünü tutuyorsun sanırım. Dün gece buradaki ilk gecendi, değil mi ? Nasıl geçti ?
- Kapalı kapı ardında kalmaya dayanamadım . Tam bir kâbustu.
- Kapatma kapını. Değerli eşyalarını kilitle yeter ne olur ne olmaz diye ama kapını açık bırakabilirsin bence .
Başını salladı sessizce .
- Dediğim testler için randevu alalım , sonuçlar geldikten sonra yine konuşuruz. Bu arada buradaki gönüllümüz Marry , yanımdaki odada durur çoğunlukla, onunla tanışmalısın. Çok tatlıdır, her şeyi sorabilirsin.
- Tamam, teşekkür ederim.
- Elisa.
- ....
- Güçlü ve harika bir kadın olduğunu düşünüyorum. Kendine biraz zaman ver, tek tek yerine koyacağız her şeyi.
-Teşekkür ederim.
....
14
Şarkılarla hızlı girişin ardından müzik sustu selâmlaşmaya başladılar.
Hiç konsere gitmediğini söylediğinde nasıl gitmedin hiç diye sorgulayacaklarını zannettiği gün geldi aklına.
İ
- Gitmedin mi ? Gerçekten miii ?
Utangaç bir şekilde başını iki yana sallamıştı .
-Biz de hiç gitmedik zaten kendimizinkinden başka.
Demişti Sin. Hepsi kahkaha atmışlardı , nasıl da iyi gelmişti o kahkaha. Sanki herşeyi kaçırmış tek insanmış gibi hissini silip atmıştı. Daha hayatının başında olduğunu , yapamadığı çoğu şeyin ayıp olmadığını bir anda anlamıştı o sırada.
Dur sana bi konser açılışı yapalım diye geçmişlerdi karşısına sonrasında.
İşte seneler sonra buradaydı, nihayet gerçek konserlerinde izliyordu onları. Nasıl da gurur duyuyordu hepsiyle. Yirmi altı senelik hayatımın içindeki kısacık altı yedi ay bu kadar mı çok yer tutar diye düşündü. Bu kadar mı özel olur bu insanlar.
.....
Dans pratiklerinden sonra neredeyse sürüklenerek içeri girmelerini gülümseyerek izlerken arkalarından gelip onlara "Hadi hadi abartmayın o kadar " diyen antrenörleriyle göz göze geldi. Her yerinden enerji yayılan bir kadındı , yanında kendisini hantal ve kaba hissediyordu.
- Geçen hafta içtiğim harika bitki çayından ikram edersin diye geldim.
-Tabii ki .
- Sen niye spor yapmıyorsun, daha çok gençsin, neden böyle zar zor hareket ederek yaşıyorsun ?
- Ah, isterim yapmak tabi. Hamile kalabilmek için uzun süre tedavi gördüğümden bu hale geldim, yediklerime dikkat ediyorum ama hormonlarım kendine gelemedi hâlâ diye düşünüyorum. Bir de çok uzun süre hareketsiz kalmak zorunda bırakıldım, kaslarım da kemiklerim de eriyip gitti o ara sanırım.
Amma konuştum , otomatiğe bağlamış gibi savunmaya geçiyorum diye düşündü. Başını kaldırdığında içerideki herkesin susmuş kendisini dinlemekte olduğunu fark edip utandı . Çayı koymak için döndü. Eski günleri düşünmek ellerinin titremesine sebep olmuştu.
- Zor bir evlilikti ha ?
Şaşkınlıkla başını kaldırıp kadına baktı, bu kadarlık konuşmadan nasıl anlamıştı her şeyi.
- Ben de geçmiştim benzer bir süreçten , tahmin edebiliyorum. Bak ne diyeceğim yarın bir saat erken geleceğim, saat altıda buradayım. Sen de salona geliyorsun çalışmaya başlıyoruz. Kaç yaşındasın sen ?
- Yirmi bir.
- Kırk gibi görünmene gerek yok, şu hormonları, kasları, kemikleri hale yola sokabiliriz bence.
- Gerçekten mi ? Ama benim hiç
- Vaktini yaratacaksın, ben geliyorum sonuçta
- Hayır hayır, onu yaratırım, yani, şey,
Sesi yavaşça iyice fısıltıya dönüştü
-Param..
Hızlıca sözünü kesti kadın
- Ondan bahseden mi var şimdi ? Biz kadınlar birbirimize destek olmalıyız . İsmin neydi ?
- Elisa.
- Ne güzel bir isim. Benimki de Kate. Yarın sabah altıda hazır ol , senin canını çıkartacağım ,hahaha. Eee siz de işinize dönsenize , hepiniz oturmuş bizi dinliyorsunuz, erkekler... Bir de kadınlara dedikoducu derler. Aja git o bileğine buz koy, hava atıcam diye kendini sakatlaman zaten yeterince saçma ,bir de gereğini yapmıyorsun.
15
Psikoloğun yanından çıktığında yandaki odaya yönelip Marry ile tanışmaya gitti ama odadaki iki kadının işleri başlarından aşkın gibi duruyordu. Ellerindeki telefonla konuşmaya çalışırken bir yandan da birbirleriyle koordine olmak için uğraşıyorlardı.
- Nelly şunu not alabilir misin, elimdeki kalemlerin hepsi nereye kaybolmuş ?
- Evet efendim, dediğiniz yerde dediğiniz gibi olacak.
- 7843504479
- Yazabilirsiniz , tabi
- Size döneceğim birazdan
İkisi de aynı anda telefonları kapatıp , bir süre sessizce durdular.
- Verdiğim numarayı yazdın değil mi ?
- Ne numarası , ben o sırada bay çok bilmişle uğraşıyordum.
- E yazdım dedin zannettim.
Elisa konuşmalarının arasına girdi.
- 7843504479 demiştiniz sanırım
- Oh, öyle birşeydi galiba
- Öyleydi . Merhaba , ben Elisa, yeni geldim.
- Merhaba Elisa, ben de Marry, kusura bakma pek bir karmaşanın ortasındayız. Şunu halledeyim seninle gidip bir kahve içeriz , ne dersin ?
-Tabi. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa.
- Şu numarayı bir daha tekrarlayabilir misin unutmadıysan.
- Ah,ben ne yazık ki hiçbir şeyi unutmam . 7843504479
- Gerçekten mi ? Ne güzel.
- Bir işime yaramadı bu şimdiye kadar.
- Nelly keşke biz de iki rakam aklımızda tutabilsek ne güzel olacaktı bugün değil mi ?
- Gerçekten de işe yarardı. Merhaba Elisa, ben de Nelly.
-Merhaba.
- Otursana, her zaman böyle olmuyor ama bugün karıştı . Herkesten vergi numaralarını almam gerekiyor ve ne yazık ki çoğunlukla yaşlıların oturduğu bu çevrede telefon uygulamaları kullanıp mesaj atabilen sayısı pek kısıtlı. Sabahtan beri kaybettiğim kalem sayısı da takdire şayan. Bilgisayar aşırı yavaşlayıp numaraları basmam için on beş dakika uğraşmam gerekmese direk gireceğim de. Zaten ben de pek genç sayılmam bu işler için hahahaha.
-Siz arayıp bana söyleyin, not alamam ama aklımda tutabilirim isim ve numara olarak.
- Nasıl ya?
- Yazıp okuyamıyorum da .
- Ha ? Yok ben onu demedim kaç tanesini aklında tutacaksın ki dedim ?
- Bilmiyorum doğrusu, yirmi tane falan tutarım sanırım.
İki kadın inanmaz gözlerle ona baktıktan sonra bunu denemeli miyiz yoksa işimizi şansa bırakmamalı mıyız ikilemi ile birbirlerine baktılar.
-Ah, siz yine de not edin isterseniz. Ben karıştırmayayım işleri. Sanırım kalem sandalyenizin altında duruyor.
- Oh teşekkür ederim. Yanlış anlama.
-Yok yok anlamam tabi.
Bir saat sonra kağıttaki numaraları bilgisayara girmeye çalışıyorlardı.
- Şey sanırım Doris 3657892208 olacaktı.
Şimdi gerçekten de çok şaşkın duruyorlardı.
-Hepsini hatırlıyor musun ?
-Dedim ya, unutmam hiçbir şeyi kolay kolay .
- Hadi yaa, okul birincisi falan olmalısın.
..
16
Bütün hayatım boyunca bu kadar terlememişimdir diyerek güçlükle odasına dönerken yolda rastladığı herkes ona gülüyordu. Bunun adımlarının yamukluğundan mı yoksa yüzünün mora yakın bir renk almış olmasında mı olduğunu tam anlayamamıştı ama pek de düşünecek hali yoktu bütün dikkatini nefesini içine çekmeye harcıyordu zira . Kendisini hemen duşa atıp orada da ayakta duramayıp yere oturup öyle kalakaldı. Aynı anda hem çok berbat hem de çok mutlu olmak böyle bir şey herhalde diye geçirdi aklından. Spor yapmak harika bir şeymiş. Gerçi gün içerisinde bardağı ağzına götürmekten yere düşen çatalı almaya yaptığı her hareket acı verirken bu duygusu biraz yok olmuştu ama bu iki gün sonra yine gitmesini engellemedi. Hantallığını üzerinden atıp hafiflemek için her şeye razıydı. Bir de tabi çevresindeki bir sürü güzel insanın arasında çirkin ördek yavrusu olmak sinir bozucuydu. Bakalım kuğuya dönüşebilecek miyim diye sordu kendisine. Aman ördek yavrusuna dönüşsem yeter diyerek geçirdi günü.
Spor başka bir işine daha yaramıştı ,Kate sayesinde gruptakilerle iletişimi artmıştı. Ortak sorunları onları birleştirmişti. Kate hepsini süründürmekteydi zira.
Hayatına yeni bir melek daha katılmış gibiydi.
.......
Sahnedekilerin sohbetleri sürüyordu. Buraya daha önce gelmeyi ne kadar çok istediklerini ama dünya şartlarının el vermediğini anlatıyorlardı. Bütün dünya karantinaya alınınca tüm plânlar suya düşmüştü tabi .
Şehirde daha önce nasıl uzun kaldıklarından bahsederlerken içi titredi. Burada çok sevdikleri arkadaşları olduğunu söylerlerken kendisinden bahsediyor olmalarını hayal etmek istedi , yapamadı. Bir tarafı başka kim olacak diye haykırıyordu ama öyle çok isim geldi ki aklına , susturdu o bir tarafını. Ya da susmuş gibi yaptı.
Onun , yani onların yanındayken bile onu , öf kes şunu, onları özlüyordu , her geçen gün özlem büyüdü,şimdi karşısında izlerken daha çok acı veriyordu sanki. Yok yok , buraya gelmemeliydim ben diye düşündü yeniden, ne geçiyordu aklımdan acaba biletimi aldığımda.
17
Yaşam bir şekilde düzenini bulmuştu . Sabahları erkenden kalkıp kendine bir çay yapıyordu. Bazı sabahlar, o saatte hâlâ yatmamışsa Sal da geliyordu yanına. Kafeinsiz sütlü birşeyler hazırlıyordu ona . Havalar soğumaya başlamıştı ama yine de bahçeye çıkıp oturuyorlardı sessizce. Biri yorgunluktan biri mahmurluktan ağzını açmıyordu. Bazen birşeyler söylemek istese de ânın büyüsünü bozmamak için susuyordu kadın. Sonbahar renklerine bürünürken masalsı hale bürünen arka bahçenin tadını çıkartıyordu .
Burada geçirdiği bir ayda kâbusları azalmaya başlamıştı iyice, korkusu da hafiflemişti sanki. Mahkemeler hâlâ devam ediyordu, başka başka kızlar da girmişlerdi işin içine ama artık salonlara gidip kocasını tekrar tekrar görmek zorunda olmadığından sinirleri düzelmekteydi. Bir de etrafındaki enerjik insanların heyecanları kendisine bulaşmış gibiydi.
Sporunu her gün yapmaya başlamıştı, Kate olmasa da kimse yokken salona gidip çalışıyordu. Dansları izliyordu arada, çok özeniyordu ama henüz ona başlamaya cesaret edememişti. Hâlâ çok kiloluydu ama giydiği iş tulumlarının fermuarı zorlanmıyordu artık. Yine kendisini diğerlerinin yanında dev gibi hissediyordu.
Sabah sporundan döndüğünde çoğunlukla Sin'e rastlıyordu salonda. Genelde kulaklıkları takılı, müziğini dinleyip kendisine yaptığı bitki çayını içiyor oluyordu. . Birbirlerine gülümseyerek selâm verip önlerine dönüyorlardı. Asıl sesler Hae ve Teu kalkınca onların birbirleriyle sohbetiyle başlıyordu. Aja gelince de sesler ayyuka çıkıyordu. O sırada Yeo yürüyüşten dönüp Dal ve Eol'u uyandırmaya gidiyor, Dal uyku sersemi, Eol ise hâlâ uyuyarak odaya giriyorlardı. Kalkılması gereken son dakikaya kadar kimse Sal'a dokunmuyordu.
......
Yaşam bir şekilde düzenini bulmuştu.
Sabahları erkenden kalkıp mutfağa kahvaltı hazırlamaya gidiyordu. Çayı demliyordu önce. Kahve makinasını kullanmayı öğrenmişti, onu çalıştırıyordu. Evde kalan kadınlar ve çocuklar yavaş yavaş uyanmaya başlıyorlardı o sofrayı hazırlarken. Küçük bir yerdi burası, kalan on on beş kişi vardı. Hepsinin de hem çok benzer hem de dünyalar kadar farklı hikâyeleri. Bazıları hiç konuşmazdı bazıları da susmak bilmiyorlardı. Sanki susarlarsa bir karanlığa yuvarlanacak gibiydiler . Kendisi neydi bilmiyordu. Ne olacağını da bilmiyordu ama arkasına bakmadan yaşamaya geçeceği günleri bekliyordu özlemle. Beklemekle olmaz diyen İna'nın sesini duyar gibi oldu çayını koyarken. Sen kalkıp yürümeye başlamadıkça yollar sana gelmez. Ama yürümeye başlarsan açılır önüne hiç aklında bile olmayan yollar..
18
Sence en yakışıklısı hangisi diye sordu yanındaki kız arkadaşına. Şarkıların arasındaki boşlukta biraz dinleniyorlardı.
Hepsi çok güzel gözüküyordu kendi gözüne. Daha gözleri tam açılmamış kahvaltı sofrasında uyuklar vaziyette birşeyler yerken bile çok tatlılardı. Kasım kasım kasılmadıkları, yaptıkları saçmalıklara kendileri de kahkahalarla güldükleri, her fırsatta birbirlerini yücelttikleri için de sımsıcak geliyorlardı gözüne. Ama sahneye çıktıklarındaki duruşları, enerjileri ve tavırları öyle karizmatikti ki, içlerinden başka bir insan çıkıyordu sanki orada.
Herkesin böyle olduğu bir yer vardır muhakkak diye düşündü. Bir keresinde Min Elisa sen düzenlemeler yaparken ışıldıyorsun sanki demişti ona.
-Söylesene organizasyon şirketinde çalışma işi nereden aklına geldi ?
- Sekiz kişinin ufak tefek işlerini hallederken bir anda kendimi bütün organizasyonu yaparken buldum. Tabi yaptığımın ne olduğunu okula gidene kadar bilmiyordum.
- Sekiz kişinin işi mi ? Bana hiç anlatmamıştın bunu.
- Bir ara vaktim olunca anlatırım, haydi şimdi çıkalım, senin partin için zamanımın gerisine düşeceğim yoksa.
Peşinden annesi geldi aklına. Varla yok arasında bir kadındı, kimseye sesi çıkmaz, meraklı gözlerle bakardı yalnızca. Ama iş yemek yapmaya geldiğinde bir anda çevresindekilere emirler yağdırmaya başlar, duruşu dikleşir, bambaşka bir insan olurdu.
Müzik sesiyle konsere döndü yeniden. Zaten bu konser boyunca zaman mekân kavramını yitirmiş gibiydi, zorla tutunuyordu o âna.
....
- Çok ilginç sonuçlar geldi testinle ilgili Elisa . Gerçi Marry ve Nelly'nin anlattıklarından sonra beklemem gereken bir sonuçtu ama yine de şaşırdım.
- İyi bir şey mi ?
- İyi bir şey mi ? Kullanmasını bilirsen her yetenek harikadır ama çoğu insan sahip olamadıklarına bakarken elindekinin kıymetini bilmez. Sen okuyup yazamıyorsun. Disleksi deniliyor buna. Anladığım kadarıyla ya geç kalmış olmaktan ya da senin durumunda bunu düzeltebilecekler gibi durmuyor. Ama işitsel hafızan inanılmaz boyutta . Öyle inanılmaz boyutta ki testi bir daha yapmak istiyorlar.
- Hafızam iyidir ama öyle şaşırılacak düzeyde olduğunu bilmiyordum.
- Yarın testi yenileyeceklermiş kabul edersen.
- Olur, yapacak başka işim yok zaten.
19
- Yeo sana çiçek gelmiş.
- Çiçek mi ? Burada kim bana çiçek gönderecek ki ?
-Ne bileyim, üzerinde kart yok mu ?
İki delikanlı çiçeğin içindeki kartı buldular. Ama okuyamadılar, zira kendi dillerinde değildi.
- Hae nerede , benim bunu okumaya çalışmam yüz yıl sürer.
Diye yakındı Yeo. Ve akabinde bağırmaya başladı.
-Haeeeeee
Yanındaki Eol yerinden sıçrarken, şunu yapmak zorunda mısın diye söyleniyordu. Neyse ki Hae hemen geldi.
- Şunu okusana, bana mı, kimden , nedir ?
- Hımmmm... Bu sana değil, Elisa'ya. Doğum günüymüş.
Diğer ikisinin ağzından aynı anda bir "Aaaa" döküldü.
- Onun da mı doğum günüymüş ?
- Çok ilginç.
- Nerede ki şimdi ?
- Bugün günlerden perşembe, sabahları bir yerlere gidiyor her perşembe.
- Ha, psikoloğuyla konuşmaya gidiyordu.
- Sen nereden biliyorsun ?
- Azıcık içinde olduğumuz ülkenin dilini öğrenseniz telefon konuşmalarına kulak misafiri olabilirsiniz siz de .
-Haaaa.
- Akşama ona bir kutlama yapsak mı ?
- Bilmem.
- Ne konuşuyorsunuz diyerek içeri girdi Dal.
- Bugün Elisa'nın doğumgünüymüş. Kutlamak için bir şey yapsak mı diyorduk.
-Hişşş sizi duyacak, kulakları çok keskin.
- Burada yok, merak etme.
- Haaaa. Telefon alalım ona .
-Telefon mu ?
- Elinde öyle eski bir telefon var ki, bir aplikasyon kurmak istedim olmadı. Okuyamıyor ya ,sesli kitap dinler diye düşünmüştüm. Bir de harika ses komutu programı var.
- İyi fikir gibi, Sal'a soralım .
- Hey çiçeği mutfağa bırakın.
.....
Sabah yine erkenden mutfağa girip kahvaltı hazırladıktan sonra çöpleri arka bahçeye çıkartırken gözlerini binaya dikmiş duran bir kendi yaşlarında kadınla karşılaştı Elisa. Kadın onu görür görmez bir anda yüzü değişip bağırmaya başlayınca ne olduğunu anlayamayıp bakakaldı.
-Senin yüzünden çocuğum ve ben kimsesiz kaldık ! Nasıl yaşayacağım nasıl büyüteceğim bu çocuğu ben , haaa? Nasıl ? Bir kaç ay öncesine kadar bir sürü hayalim vardı hepsini yıktın. Nasıl kötü bir kadınsın sen.
Sesleri duyanlar pencerelere çıkmaya başlamışlardı. Kadın son gücüyle bağırmaya devam ediyordu. Kurumdan bileri Elisa'nın yanına koşup onu içeri aldılar, birileri diğer kadının yanına gitti.
- Gittiiiii, bütün hayatım senin yüzünden gittiiiii..
İçeride eline tutuşturulan suyu içmeyi bir türlü beceremedi. Dışarıdaki ses kendisine sonsuz gibi gelen bir süreden sonra nihayet azalıp bitti. Bütün kadınlar mutfağa doluşmuş ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Az sonra dışarıdaki kadının yanındakiler geri döndüler .
- İyi misin Elisa ?
- Evet, sanırım.
- Kim o kadın , tanıyabildin mi ?
- Hayır ama tahmin edebiliyorum kim olduğunu.
20
Bulutlarda gibi bir ruh haliyle izlemeye devam ediyordu. Ne tuhaf diye düşündü, şurada her ânı sonuna kadar yaşamak istedikçe kaçıyor benden. Çıktığımda hiçbir şey hatırlamayacağım sanki. Rüya gibi olacak. Hani uyandığından her şey tam dilinin ucunda gibidir ama hiç bir şeyi bilemezsin. Hayatın en önemli anlarının kaybolması ne yazık. Ama saçma sapan bir zaman dilimi saplanır kalır aklında çok önemliymiş gibi. Ya da bir utanç ânı hiç unutulmaz. En bulutların üzerinde uçtuğun an ise bitecek olmasının verdiği hüzünü de birlikte yaşatıp sonrasında da sır olup gidiyor. Keşke bütün düşünceler aklımdan yok olup gitseler, sadece izleyip dinlemenin tadını çıkartabilsem diye mırıldandı kendi kendisine.
......
- Elisa haydi gelsene Yeo'nun doğum gününü kutlayacağız.
- Çekim yapılmıyor mu?
- Bütün çalışanları bulanıklaştırıyorlar zaten, anlaşılmaz, hadi gel.
- Üzerimi değiştirseydim bari.
- Senin bu tulum dışında kıyafetin mi var, bak çok ilginç .
- Hadi çabuk ol geç kalacağız.
-E sen git , beni niye bekliyorsun, yolu biliyorum, spor salonundasınız sonuçta .
Bir kadın için oldukça kısa sürede hazırlanıp çıkmıştı Elisa. Üzerinde daha önce hiç görmedikleri bir kot ve gömlekle hepsine çok farklı görünmüştü zira gerçekten de tulumu dışarı çıkarken bile hep üzerinde oluyordu. Bugün doktorla görüşmeye gittiğinde önce bir işini halletmiş sonra da Min ile buluşup alış veriş yapmıştı. Genç kız ona öyle güzel şeyler bulmuştu ki. Kilolu olduğun için kendini salmışsın Elisa, bak hâlâ gayet güzelsin , spor da işe yarıyor bence diye kendisine şevk de vermişti.
Doğum günü şamatalı geçti. Kameralar kalkıp kendi kendilerine kaldıklarında hazırladığı hediyesini getirmek üzere mutfağa giderken durdurdular genç kadını.
- Heyy hemen nereye kaçıyorsun Elisa, parti şimdi başlıyor.
- Geleceğim hemen fırından bir şey almam gerekiyor.
Şaşkın bakışları altında çıkıp elinde kocaman bir güveçle geri dönerek Yeo'nun yanına gitti.
- Aslına ne kadar benzedi bilmiyorum ama tarifi annenden aldım. Yaparken de beni kontrol etti telefonla. Umarım hoşuna gider.
Diyerek masaya koydu güveci, kapağını
açtığında mis gibi koku yayıldı etrafa.
Hepsi birden aaaa diyerek yaklaştılar masaya. Biri tabak getirmeye koştu. Hep birlikte yumuldular.
-Harika olmuş Elisa, bu aldığım en güzel doğum günü hediyesi oldu. Doğrusu bize hissettirmeden nasıl pişirdin anlamadım.
- Burada pişirmedim anlamayın diye .
- Vay vay , gerçekten sürpriz oldu . Biz de sürprizimizi çıkartsak mı çocuklar.
Ve Elisa'nın şaşkın bakışları altında bir pasta daha çıktı ortaya.
- Senin de doğum günün kutlu olsuuun.
Kız öyle bakakaldı. En son ne zaman doğum günü kutladığını hatırlamıyordu, bu sene ise önce İna ve Min, şimdi de çocuklar kutluyorlardı.
- Eee, hadi mumu üflesene.. Kaç yaşına girdiğini bilmediğimizden bir mum koyduk.
- Ah, Yeo ile aynı yaştayım diyerek gülümsedi.
Yine toplu bir aaaa döküldü ağızlardan.
-Siz ikizmişsinizzz.
Hediye paketi geldiğinde artık şaşkınlığının boyutu öyle artmıştı ki açmadan elinde öylece durdu.
- E açsana.
- Ah , pardon, hediye almak alışık olduğum bir şey değil . Göz yaşlarını engellemeye çalışarak derin bir nefes aldı. Herkes durmuş bir anlığına tam sessizlik olmuştu. O sırada Yeo yanındaki Teu'yu "Eeee üstüme çıktın iyiceeeee " diyerek itiştirdi. Teu Hae'ye çarpınca o da onu itiştirdi ve kaos başladı. Başını kaldırıp Yeo ile göz göze geldiğinde delikanlı ona göz kırptı, sonra da gözleriyle paketi işaret ederek açsana dedi. Her zamanki gibi incelikli bir şekilde duruma el koymuştu aksi görünüşlü yumuşacık yürekli genç adam .
21
- Ne kolay hiçbir şeyin sorumluluğunu almadan başkalarına suç atmak. Başkasıyla yaşayan bir erkekten çocuk sahibi olan o suçsuz, seninle birlikte olan adam suçsuz, olayla hiç alâkası olmayan sen mi suçluymuşsun? E aşk olsun Elisa , sen de buna inanıp üzülüyor musun ? Kendi derdin sana yeter, herkes hayatının sorumluluğunu alsın.
Ona bakarken minnetle doldu genç kadın. Hayatıma İna girmeseydi şimdi ben nerede ne yapıyordum acaba diye düşündü. Gözlerinde yaşlar belirdi.
- E ağlama ama, değmez bu insanlar .
- Ben onun için ağlamıyorum.
- E niye ağlıyorsun o zaman.
- Minnettarlıktan, hayatıma girdiğin için çok minnettarım İna. Teşekkür ederim her şey için.
- Sus sus, şimdi ben de ağlayacağım. Hadi gidip bir şeyler yiyelim.
- O kız da senin gibi birisiyle karşılaşsaydı keşke, çok zor durumda olmalı.
Derin bir nefes çekti içine İna.
- Güzel yürekli kızım benim. Evet öyle olmalı ama gittiği yol yanlış. Yine de bakarım neredeymiş neymiş .
......
Şarkıyı dururup tuvalete gideceğim diye Eol'u duyduğunda herkesin şaşkın bakışları karşısında kahkaha attı genç kadın.
O çok soğuk kış gününde bir yandan sıcak odadan çıkmak istemeyip bir yandan da soğuktan tuvalete taşınıp durmaları gerektiği için söylene söylene kalktıklarında Eol bunu söylemişti.
-Bir gün sahneyi bırakıp tuvalete gidersem şaşırmayın, bakıyorum herkes bir kere gidiyor ben o arada üç kere gitmiş oluyorum.
- O kadar su içme sen de.
- Sen de içiyorsun o kadar suyu.
-Yalnız ne komik olur haa. Bir de sifon sesi veririz kolonlara.
- Hahahaha..
Birazdan kolonlardan sifon sesi de geldiğinde yok artık, yaptığınıza inanamıyorum diye mırıldandı. Belini çekerek gelen Eol görüntüsü ise gözlerinden yaş gelene kadar gülmesine sebep oldu. Bayılıyordu bu çocuklara...
22
Doğum gününden sonra daha bir yakınlaşmışlardı birbirlerine. Derken yavaş yavaş arkalarını toplarken bulmuştu kendisini. Kayıp eşyalar, unutulan programlar, bir anda asistan moduna geçmişti. Bir de hepsinin annesi telefonuna ulaşıp kendisiyle konuşmuşlardı. Anneler grubu oluşturmuşlardı sonunda. Kimseden alamadıkları haberleri Elisa'dan alıyorlardı.Grup üyelerini ilk gördüğünde çok üzülmüştü ailelerinden uzakta tek başlarına kalıyor olmalarına ama şimdi artık ailelerin nerede olurlarsa olsunlar çocuklarını bırakmadıklarını öğrenmişti. Bir gün Hae'nin annesi ile konuşurken gözlerine yaşların dolmasını engelleyemedi. Öyle incelikli bir şekilde takip ediyordu ki oğlunu, sınırlarına taşmadan ama her ihtiyacı olduğunda yanında olduğunu ve olacağını hissettirerek. Annesini özledi o anda.
- Seni kıracak bir şey mi söyledim ? İyi misin Elisa ?
- Oh, iyiyim iyiyim. Çok güzel bir annesiniz, hepiniz öylesiniz. Ben bazen annemi özlüyorum size bakarken.
- Ah, çok üzgünüm, seni nasıl etkilediğimizi hiç düşünmeden bencilce davrandık. Sen öyle olgun ve harika bir kadınsın ki bazen bizimkilerle yaşıt olduğunu unutuyoruz.
- Yok , öyle bir şey yaptığınızı düşünmeyin sakın, bugün annemin öldüğü gün , sanırım bilinç altımda kalmış, biraz hassasım.
- Biliyorsun, biz seni de kızımız gibi görüyoruz. Oğullarımızdan hangisi ile yakınlaşırsın diye aramızda birbirimize takıldığımız bile oluyor .
- Aaa, utandırmayın ama, ben hepsini öyle seviyorum ki, gittiklerinde gerçekten çok özleyeceğim.
- Biz de seni özleyeceğiz ama buradan bağlantıyı kopartmayız .
Gülümsedi Elisa. Herkes de biliyordu ki onlar ayrıldıktan sonra bir daha aralarında bir iletişim olmayacaktı. Bir kere sözleşme maddeleri vardı oturup uzun uzun imzaladığı, hepsini de okutmuşlardı ayrıntılı şekilde. Ama bir şey demedi.
- Eli Eli Eli Eli.
- Eyyyy.
- Yarın sabah beşte kalkamazsam beni kaldırır mısın?
- Ben niye beşte kalkıyorum peki ?
- Beni kaldırmak için.
- Allah Allah senden başka kalkacak yok mu o saatte, onlar kaldırsınlar .
- Aja kalkacak ama ona dersem kulağımın dibinde çılgınca bağırıyor, Sal'a söylesem üstüme atlar.
- E sen de uyanmıyorsun hiç.
- Lütfen lütfen lütfen lütfen. Dur şu çöpleri atayım ben senin için.
-Hayır sabah beşte kalkmaya niyetim yok.
- Sal dese kalkardın ama .
- Ha?
- Ona hiç hayır demiyorsun.
- Zavallı , yedi çocuk babası bir adama nasıl hayır diyeyim, canına okuyorsunuz çocuğun. Hadi git başkasını bul kendine.
- Amaaan.
- Hey. Hani çöpleri atıyordun?
- İşe yaramadı ki..
- Al da at işte, ben senin odandaki çöpleri bir saat topluyorum senin çok işin varken.
- Tamam tamam.
- Yeo seni kaldırır bence .
- O sabah kalkacak mı ki ?
- Altıda kalkacak ama genelde erken kalkıp yürüyüşe gidiyor.
- Dur ona sorayım.
- Çöpleeeerrr.
- Ay, unuttum..
- İşine gelmeyince tabi .
.....
- Yeni testin sonuçları da geldi Elisa, ilk test doğruymuş. Gerçekten de inanılmaz bir hafızan varmış.
- Herkesin benimkisi gibi değilmiş , öyle mi ?
- Herkes mi ? Başka birisi var mı onu bile bilmiyoruz.
- Aptal değilmişim yani.
-Ne münasebet, sadece okuyup yazamıyorsun. O da bir hastalık zaten.
-Okumak istiyorum. Yani okula devam etmek istiyorum .
-Yapabilirsin elbet. Sadece özel durum belgenle sana özel sözlü sınav istemen gerekiyor. Zaten sesli kitaplar var, istediğin kitabı dinleyebilirsin.
Mutlulukla kızgınlık arasında gidip gelen duygularıyla durdu Elisa.
-İzninizle biraz kendimle başbaşa kalmalıyım.
-Tabi tabi.
Sokağa çıkıp yürümeye başladı . Uğradığı bütün haksızlıkları düşündü. Annesinin hastalığı bile ona yapılmış bir haksızlıktı sanki. Okuldaki cahil öğretmenler. Diğer çocukların acımasızlığını yine çok suçlamıyordu ama anne babalarını suçluyordu. Ve hayatını bu hale getiren adam.
Durdu.
Ne yapmak istiyorsun Elisa dedi kendisine. Bunca kötü şeyi üzerinde taşıyıp durmak mı istiyorsun yeni bir başlangıç yapmak mı ? Madem o kadar zekisin kendini mutlu edecek çözümü bulmalısın. Benim bildiğim ağlayıp mızmızlanıp durarak mutlu olmak gibi bir şey yok dünya üzerinde. Sana harika bir şans daha verilmişken, hayatına güzel insanlar girmişken , geçmişe takılıp kalmak ne derece akıllıca. Üstelik henüz yirmi yaşındasın.
23
Şarkıların arasında konuşma bölümleri geldiğinde heyecanlandığını fark etti Elisa. Sanki oradan kendisine selâm söyleyecekler, ya da çağıracaklar gibi bir beklentisi var gibiydi. Bir yandan da saçmalama diyordu mantığı ona. Seni unutmamışlarsa bile katı kurallarının dışına çıkmalarının imkânı yok. Zaten hatırladığın beş sene önceki yolun başındaki küçük çocuklardı. Aradan çok zaman geçti. Kim bilir ne kadar değişmişlerdir. Baksana, duruşları bile farklı artık. Bunları diyordu ama bu heyecanlanmasına ve beklemesine engel olamıyordu. O güzel ruhların da değiştiğini kabul etmek demekti beklememek. Onların düşündüğü insanlara dönüşmemiş olduklarını kabul etmek demekti. Buna inandıramıyordu kendisini.
-Elisa'yı da çağıralım o sırada sahneye.
- Evet evet evet, gayet de güzel söylüyor.
- Ya, şarkıyı yeni yapmış olucaz, nasıl söyleyecek, biz onun karşısına geçip söyleriz.
- Ha, tamam biz söyleriz onu ama sonrasında birlikte de söyleyelim diğer şarkılardan.
- Bak ne kadar şarkımız varsa hepsini ezbere bilip hep hazırlıklı olmak zorundasın, ne zaman sahneye çıkartacağımız belli olmaz.
- Ona göre iyi çalış, hahahaha.
- Sahneye niye çıkıyorum , siz sahnede söyleyeceksiniz ben vip kısmından izleyeceğim. Tabi param yetip de oradan nasıl bilet alırım bilemiyorum .
- Şimdiden başla biriktirmeye.
- Aa biz seni oraya oturttururuz demiyor da para biriktir diyor. Siz o sırada beni tanımazsınız bile, anlaşıldı. Sözler romantik , işlere gelince..
Yeo kahkahalarla sarıldı ona.
-Aman git, seni de ikizim dedim bağrıma bastım, teeee. Annelerinize anlatacağım bunları bir bir. Görsünler oğullarının ne olduğunu.
- Tatlı tatlı hayal kurarken buraya nasıl geldik biz ya.
-Vip bileti vermediğiniz anda tadı kaçtı hayallerin. Ben paramın yettiği en uzak noktadan bi bilet alır, söylediğiniz şarkıları duymaya çalışırım artık.
- Ya salonun her yerinden nefis duyuluyor bir kere.
- Ama harika görünüşlerimizi kaçıracağından korkuyor olabilirsin.
-Hee heee. Git de üzerini değiştir , yemek menüsü kıyafetinde oluşmuş. Çok çekicisin.
-Yine mi ? Diye önüne baktı Eol. Nasıl yaaa.
Ne çok hayaller kurmuşlardı yapamayacaklarını bile bile. Kimse oyun bozanlık yapıp bunu dillendirmemişti. İşte yıllar sonra buradaydı ve heyecanlanıyordu manasızca.
.......
Hava durumunu dinlerken aklına üç kış önce yaşadıkları geldi genç kadının, sular donmuş, elektrik kesilmiş, yollar kapandığından evde tek başına üç gün mahsur kalmıştı. Yine öyle olacak gibi görünüyordu. Etrafındakilerin garip bakışları altında bir sürü damacana su, tüp, yiyecek sipariş etti. Tüple çalışan ısıtıcılardan aldı. Hatta komik bir kurnalı damacana bile geldi eve. Onu gören herkes kahkahalarla görünce görürsünüz siz , yalvaracaksınız bana onun için diye söylenirken, umarım kullanırız yoksa bu harcamalar benim cebimden çıkmak zorunda kalacak diye geçirmedi değil. Buraya gelip çalışmaya başladığından beri hayatında ilk defa parası oluyordu. İş bittiği zaman sığınma evine dönmeyip kendisine bir daire tutma hayalindeydi.
Ve kar başladı...
Akşama kadar evdeki programlarının yoğunluğundan kimse bir şey fark etmedi ama Elisa'nın gözü dışarıdaydı. Yollar karla iyice kapanmaya başlayınca ekibe bu akşam erken gitmeleri gerektiğini söylemeye karar verdi. Akşamları evde üç kişi kalıyordu grup dışında , diğerleri gidiyorlardı. O üç kişi de güvenlikten sorumluydular daha çok.
- Gece ekibi gelmeden biz yola çıkmayalım .
- Onlar geldikten sonra çok geç olabilir, burası her yere uzakta, yolda kalsanız ne ileri ne geri gidemezsiniz.
- O zaman gelemeyebilirler de .
- Biz kapalı yerde güvendeyiz, ama çok kalabalık olursak hepimize yer bulamayız, yollar kapanırsa evdeki şeyler kalabalığa da yetmez. Siz bilirsiniz tabi.
- Yok biz duralım
24
Zeki olmanın da aptal olmak kadar can acıtıcı olduğunu anlamaya başlıyordu Elisa. Çevresindeki kadınlar önce biraz yeteneğine hayranlık gösteriyorlar sonra uzaklaşıyorlardı ondan. Çok gerekmedikçe pek kimse konuşmuyordu onunla. Hangisi daha kötü karar veremiyordu. Gitgide sessizleşmeye başladı, ilk aylar geride kaldığında psikolog ve İna dışında pek kimseyle konuşmaz olmuştu. Psikolog da ağzından zor lâf alıyordu ya.
-Şu kızı buldum .
Hangi kızdan bahsettiğini hemen anlamıştı, merakla baktı yüzüne.
- Valla hiç acınacak yanı yok. Ailesiyle birlikte, hali vakti yerinde. Sadece şımarıklık yapmaktaymış.
Başını öne eğip hafifçe salladı.
-Neler oluyor Elisa ?
Cevap vermedi bu soruya.
- Başkalarına bakmaya devam edersen hayatın elinden akar gider. Sen kendi plânlarını yapıp kendi yolunu çizmelisin. Biliyorum burası pek iç açıcı bir yer değil. Hele senin gibi senelerce herkesten izole yaşamış biri için daha da zor olmalı. Ama geçici.
-İş bulmalıyım ben.
- Okullarla görüşmeler ayarladım.
-Önce para kazanıp buradan ayrılmam gerekiyor İna. Ama nasıl bulacağımı bilmiyorum. Diplomam bile olmayınca her şey daha da zorlaşıyor. Okumadan iş bulmak imkânsız gibi , iş bulmadan da okumam imkânsız gibi.
- Hepsini de yapacaksın. Bak Elisa sen artık okuldaki o zavallı kız değilsin. Evde kapatılmış kadın da değilsin. Bütün bunlar geride kaldı ,yepyeni bir hayata başlıyorsun. Yeniden insanlarla iletişime geçmen gerekiyor. Burası olmazsa başka bir yerde, okulda, işte, evinde, birileri hep olacak. O birilerinin içinde de kötüleri, arsızları, kendini bilmezleri olacak. Sen de hepsiyle başa çıkmayı öğreneceksin. Zeki olmak insanların en kıskandığı şeylerdendir. Şimdiye kadar seni aptal zannedip egolarını tatmin ediyorlardı şimdiden sonra zekânı görüp kıskançlıklarının acısını bir şekilde çıkartmaya çalışacaklar. Ve emin ol bu tipler hiçbir şeyi bilmeseler bile karşısındakinin canını nasıl acıtacaklarını çok iyi bilirler. Sen sahip olduklarının tadını çıkart ama kimsenin gözüne sokma.
-Ben...
- Öyle bir niyetin yoktu, biliyorum, sen kendini anlamaya , öğrenmeye çalışıyordun. O sırada masumca çevrenle paylaşıp anlamaya çalışırken onlar korkmaya başladılar . Ama şöyle düşün en zor kısmı geçti. İnsanlara güler yüzlü davran, karşılaştığında merhabalaş, kendi işlerine bak. Okullarla konuşacağız , senin için özel bir sistem kabul edecek bir yer bulacağız. Bu arada iş de arayacağız.
- İna.
Hızlı hızlı konuşurken bir an kadın elini tutunca sustu İna.
- Beni o kapıda bırakmadığın için teşekkür ederim. Bana annelik ettiğin için de teşekkür ederim. Kızın dünyanın en şanslı insanı. Ondan sonra da ikinci şanslı benim. İyi ki varsın.
El ele durdular öylece...
.....
25
Sahnede Yeo'nun peşinden koşan Sal en sonunda onu kucaklamayı başarınca yine zamanda yolculuk yaptı.
Annelerinden aldığı tariflerle onlara sürpriz akşam yemeği hazırlamıştı bir akşam. Bütün gün dışardalardı ve bir haftadır inanılmaz yoğun programlarından dolayı sesleri bile azalmıştı evde gezerken. Onlara iyi geleceğini düşünmüştü. Dim ile organize olmuşlar, tam eve dönecekleri vakite denk düşürmüştü sıcak yemekleri. Kapıdan içeri girdiklerinde içerisi yemek kokusuyla doluydu ve hepsi heyecanla kendilerini salona atmışlardı. Masadakileri gördüklerinde gözlerindeki ışıltıyı hiç unutmayacaktı. Bir anda Hae 'nin sarılmasının şaşkınlığını ise anlatmasına imkân yoktu. Hae ağzı kulaklarına vararak ona koşup sımsıkı kucaklamıştı. Ne olduğunu anlamadan diğerleri de gelmişlerdi. Bu hayatımızda aldığımız en güzel hediye olabilir diyerek kocaman bir yumak olmuşlardı. Kucaklanma hissini yaşamayalı öyle uzun zaman olmuştu ki Elisa da yaşadığı şoktan sonra hayatının en güzel hediyesini aldığını düşünmüştü. Kocaman bir sarılış. İnsana ne kadar da iyi geliyordu.
Sal'ın yüzündeki mutlu ifadeye Yeo'nun somurtmuş haline bakarak kahkaha attı. Kollarını kendine sarıp onları izlemeye devam etti.
.....
Gece ekibi gelememişti gerçekten de , diğerleri kalmışlardı. Kar hiç aralıksız sürüyordu. Nedense ekip kapı önünü açık tutmaya çalışmak gibi bir görev edinmişti kendine , sürekli birisi oradaydı. Boşa bir uğraş olduğunu söylese de dinletemedi Elisa. O da kendi işlerine baktı. Aldığı tüm bidonları suyla doldurdu öncelikle. Alt katta pek kullanılmayan bir banyodaki musluğu hafif açık bıraktı. Pek umudu olmasa da borular donmazdı belki.
Dışarıdan gelen acı dolu haykırışla yerlerinde zıpladıklarında akşam yemeği hazırlıyorlardı. Kapıya koştuklarında ekipten en son kapı temizlemeye çıkan Trim'in çok kötü düşmüş olduğunu gördüler. Haykırışından sonra kendisinden geçmiş olmalıydı. Kapının önü sürekli temizlenirken cam gibi olmuştu , kaymamaya uğraşarak ona ulaştıklarında pek iyi durumda olmadığını anladılar .
-Hastaneye götürmemiz gerekiyor sanırım.
- Acili arasanıza.
Elindeki telefonu gösterdi Elisa.
- Evet şu an kıpırdamıyor . Neresi kırıldı anlayamıyoruz ama bacağı çok ters duruyor. Nereye kadar gelebiliyorsunuz peki ? Ana caddeye. Oraya nasıl getireceğiz ki. Tamam geliyoruz, bekleyin lütfen.
Hepsi birbirine baktı.
- Gençler siz içeri geçin. Biz bu işi bir şekilde yapacağız.
Bir saat sonra sedye yerine kullandıkları bir kapı ile gidenlerin ardında evde dokuzu kalmışlardı.
- Telefonlarımızı, yedek pilleri falan şarj edelim. Jeneratör var ama yine de kalabalığız.
- Günlerdir abartıyorsun gibi geliyordu, bu kadar hızla her yerin kapanacağını hiç aklıma gelmemişti.
- Hastaneden haber gelse de içimiz rahat etseydi.
Bekledikleri haber geldi iki saat sonra , ulaşmışlardı , yolda bilinci yerine gelmişti Trim'in.
Hepsi keyiflendiler. Bir an sessizlik oldu o sırada Yeo
- Kar tatili diye fısıldadı .
Hep bir ağızdan eveeeet diye bağrışarak bunu kutlamaya başladılar.
26
Kendisini sesli kitaplara verdi Elisa. Ne bulsa dinliyordu. O arada yarım bıraktığı orta okul ve lise derslerini nasıl bulacağını araştırıyordu. Bir de para kazanması gerekiyordu. Mahkeme sürüp giderken yaşadıkları ise kâbus gibiydi. Bütün hayatı didik didik karıştırılırken öyle utanıyordu ki, o günlerde ne yapacağını bilemiyordu. Kocasıyla yüz yüze gelmesi gerektiğinde içinde beliren korkunun boyutlarına ise ayrıca şaşırıyordu. Yaşarken alışmış mıydı, böyle olması gerektiğini mi zannediyordu ya da tanıdığı insanlar arasında hâlâ en iyisi olduğunu düşündüğü için miydi bilemiyordu ama böyle korkmamıştı sanki. Ya da korkunun ne olduğunu da mı yeni öğreniyordu. Yaşadığı o duyguların korku olduğunu mu bilemiyordu.
Zor zamanlardı. Hele İna tatilde ailesini görmeye ülkesine gittiğinde hepten eli ayağı birbirine dolandı. Kadın hem mesajlarıyla,hem aramalarıyla onu yalnız bırakmamak için elinden geleni yapmıştı ama .
....
O gece elektrik kesildi. Isıtıcının çalışması durunca sabah içerisi hemen soğumaya başlamıştı.
- Hepimiz salona gelsek en iyisi olacak sanırım. Burada tüplü sobayı yakarız. Telefonları da acil durumlara saklayalım. Jeneratör var ama ne kadar gider bilemiyorum o yüzden sürekli çalışmasın.
- Telefonsuz nasıl vakit geçer ki .
- Ne o tatil modu hemen bitti mi ?
- Brovni mi yapsam bugün acaba .
- Fırın elektrikle çalışmıyor mu akıllım.
- Haaa. Doğru ya.
- Ocakta yapılacak birşeyler bulalım o zaman.
- İyi fikir.
Hepsi mutfağa doluşmuşken onları kameraya çekti Elisa. Tam bir curcuna hakimdi mutfakta. Buradan bir yemek çıkacak mı acaba diye düşünürken gülümsüyordu.
- O kadar ince ayrıntıları düşünüp plânlıyorsun ki, seni bizim ekibe alsak ne güzel olur diye düşünürken buluyorum kendimi sık sık.
Sabah erkenden karlar içindeki bahçeye ellerinde içecekleriyle çıkmışlardı yine. Bata çıka bankın olduğu köşeye ilerleyip orada orada kendilerine oturacak yer açmışlardı. Hiçbir yer görülmüyordu oturduklarında. Etrafta kar sessizliği vardı. Ve kokusu. Ne kadar masalsı bir an diye düşünürken Sal'ın konuşmasıyla şaşkın şaşkın ona baktı. Sonra başını eğdi hemen . Onun bakışlarıyla uzun süre karşı karşıya gelememişti. Öyle içten ve derin bakışları vardı ki ruhuna kadar okuyormuş gibi geliyordu.
- Teşekkür ederim. Ne güzel olurdu. Ama benim devam eden mahkemelerim elimi kolumu bağlıyor .Pasaportum bile yok zaten.
- Ne mahkemeleri ? Gittiğinde hep merak ediyorum ama hiç sorma fırsatım olmadı.
- Oh , uzun hikâye .
- Eh, uzun zamandan sonra ilk defa vaktim bol. İstemezsen anlatma tabi ama.
- Yoo , anlatabilirim . Sanırım. Doğrusu ben de yapabilir miyim bilmiyorum. Ama sana anlatmak isterim.
O soğukta neredeyse bir saat bahçede durdular. Kendisi de inanamıştı bu kadar anlatabildiğine. Kendisine bakmakta olan gözlere bakamadan anlatıyordu. En sonunda bitirdiğinde ellerini tuttu genç adam. Öyle şaşırdı ki ellerine bakakaldı.
- Çok büyük şeyler atlatmışsın. Biz de zorlu zamanlar geçirdik ama hiçbiri senin yaşadıklarında karşılaştırılamaz.
- Ah , kendimi bu işi bulduğum ve sizlerle tanıştığım için çok şanslı hissediyorum. Hayatımda hiç arkadaşım olmamıştı , ilk defa sizi izlerken arkadaşlığın nasıl bir şey olduğunu öğrendim.
Elele orada otururken ne kar ne soğuk hissediyordu Elisa, sadece bu an hiç bitmese diye düşünüyordu.
27
Sahneden çevresindekilere gül atan Sal'ı izlerken yine zamanda yolculuk yaptı.
O gün, karların arasında oturup ona hikâyesini anlattığı sabah bir yerden burunlarına harika bir koku gelmişti. Evden sesler yükselmeye başlayıp içeriden onlara seslendiklerinde ellerini bırakıp sessizce kalkarken gözlerine bir dal ilişmişti. Bir dal ve ucunda beyaz gül. Bahçenin en uzak köşesinde , çalıların arkasında kaybolmuş beyaz gül. Baş döndürücü kokunun sahibi . Sal onun yanına ulaşıp kopartmıştı o dalı. Önce koklayıp sonra da kendisine uzatmıştı. Hâlâ yatağının başucunda duruyordu o gül. O günün hayalinin bir ürünü olmadığına inanmak için bakıyordu .
Yine yan yana otursak, saatlerce anlatsam onu nasıl hiç unutmadığımı, benim için çok özel olduğunu, her gördüğümde midemde kelebekler uçuştuğunu, en zor günlerimde ona tutunduğumu, rüyalarımda el ele tutuştuğumuzu, içim cız ederek uyandığımı . O bahçeye çıksak, ellerimizde çaylarımız. Sonra kendisine bile ilk defa itiraf ettiği duygularını saklamak için derin bir nefes alıp izlemeye devam etti.
....
İpleri alıp masasına oturdu. İnternetten gördüğü videoyu açıp baka baka bileklik yapmaya başladı. Annesiyle böyle şeyler yaparlardı küçükken. Sonra annesi onları satardı sokaklarda. Videoyu görünce o aklına gelmişti. Keşke malzeme alabilsem de yapsam, böyle vakit geçmiyor diye düşünürken kulaklarına gitmişti eli. Sahip olduğu tek değerli şeyler minik altın halka küpeleriydi. İlk evlendikleri zaman almıştı ona eşi. Sonrasında hiç çıkartmamıştı kulağından, öyle ki varlığını bile unutmuştu. Altın diye biliyordu ama emin de değildi tabi. Hayatının o dönemiyle ilgili hiçbir şeyden emin değildi artık. Hemen sokağa fırlayıp bir kuyumcu bulmuş, küpeler gerçekten altın çıkmışlardı. Fazla bir değerleri yoktu ama beş on bileklik yapacak ipi alabilmişti. Bunları satabilirsem devamını getiririm diye düşündü.
İlk satışını sığınma evindekilere yaptı. Marry kızına aldı. Nelly yeğenine. Kendisine iyilik olsun diye aldıklarını biliyordu ve onlara minmettardı. Zira gerçekten de bir şeyler yapıyor olmaya ihtiyacı vardı. Gidip kendisine yeniden ip aldı o iki bilekliğin parası ile. Böylece daha kalın ve renkli yapabilecekti. Tatilden döndüklerinde İna ve Min 'e hediye etmeyi de düşünüyordu.
Düşüncelere gömülüp bir yerlere varamadığı günlerden sonra iyi gelmişti bu uğraş ona. Küçücük de olsa bir çaba , sürekli plân yapmaktan faydalıydı. Üstelik yaparken keyif de alıyordu.
28
Elektriksiz ikinci günde ev iyiden iyiye soğuduğundan kimse odasına çıkmak istemiyordu .
- Bakın şöyle yapalım , bu koltuklar tek tek hepinize yetmez ama birleştirip kocaman bir yatak yaparsak bir şekilde sığarsınız diye düşünüyorum.
- Kalabalık akraba ziyaretlerinde yapmadığımız bir şey değildi küçükken.
- Odama çıkmaktansa Aja ile yatmayı bile tercih ederim doğrusu.
- Ne varmış benle yatmakta, haaa ?
- Çok konuşuyorsun, uyutmuyorsun insanı.
- Dinleme sen de. Cevap yetiştirmeye çalışmasan uyursun.
- Hadi hadi, ben mi iteceğim koltukları, birleştirin şunları.
Kafasını kaldırdığında Sal 'ın gülümseyen bakışları ile karşılaştı. Yine ipleri eline almasına gülüyordu genç adam. Yerinden kalkıp koltuklardan birisine ilerlerken
- Bu kız benden de dişli çıktı arkadaşlar, dediklerini yapacağız mecbur. Grubun yeni lideri olacak biraz daha şu kar kış devam ederse, hahaha
- Onu oraya değil şuraya çeksek daha güzel bir alan açarız .
- Sin mantıklı bir şey söyledi, öyle yapalım.
- Çok ağır buuuu
- Çekil ben yaparım .
- Aja abim benimmm
- İki dakka önce lâf söylüyordunuz.
- Hava kararmadan yataklarınızdan yastık, yorganlarınızı alıp gelin de , sonra lambalarla zor olur.
- Elisa önceki hayatında imparatoriçe falan mıydın sen ?
Curcuna ile yatak hazırlandıktan sonra akşam yemeklerini yerken yeniden başlayan kara bakıyorlardı.
- Yarın bizim ekip bir şekilde gelir bence, çatladılar bizi yalnız bıraktıkları için.
- İzlenmeden geçen iki gün bile ne iyi geldi ha.
- Yarın sabah dans salonuna soba götürelim de çalışalım biraz .
- Gelirlerse bizi yatarken bulmasınlar diyorsun sanırım.
- Hayır, sıkıldım otururken. Gece de erken yatıyoruz, enerji patlaması yaşamak üzereyim.
- Çıkıp kar küre o zaman .
-Hey bakın bakın.
Hepsi kıza dönüp gösterdiği yere baktılar.
Camdan görünen gökyüzünde bulutlar aralanmış, aradan dolunay ışıl ışıl parlamaya başlamıştı. Aynı anda kar da yağmaya devam ediyordu. Kalkıp bahçeye çıktılar. Soğuktan birbirine sokulmuş dokuz genç, karın sessiz büyüsünü bozmamak için çıt çıkartmadan ay ışığının altına uçuşan taneleri izlediler .
....
-Elisa bunlar harika.
- Satarım diye düşündüm ama nasıl yapacağım kısmını düşünmemişim. Neyse ipleri satan adam aldı bir kaç tanesini , bazen soruyorlar bileklik nasıl oluyor diye , gösteririm böylece dedi. Sanırım o bile halime acıdı, gidip gelip üç beş tane ip alıyorum adamdan.
- Anne nasıl satacağımızı biliyorum. Haftaya okulun ilk haftası ya, kermes düzenlerler hep ihtiyacı olan çocukların yararına. Elisa için bir tezgâh alalım, orada satsın.
- Bakarız elbet ama daha kesin olmasa da ben sana bir iş buluyor gibiyim . Bir arkadaşımın gözlerden uzak konaklamak isteyenler için , özellikle sanatçılar falan için hazırladığı evi var. Oraya altı yedi aylığına bir grup gelecekmiş. Grup kendi ekibini getiriyor ama arkadaşım evde duracak kendi ekibinden birisi de olmasını istiyor. Aynı zamanda da o kadar uzun süre pek de önemli olmayan bu işe fazla ödeme yapmak işine gelmediğinden bahsederken ben de işi yapacak eleman bulabileceğimi söyledim. Hem gelenlerin dillerini de biliyorsun. Yedi ay güzel bir süre. Fazla ödeme yapmayacak..
- Ah burada durup beklemektense ne olursa olsun çalışmayı tercih ederim. Gidip gelmek zor olur mu?
- Orada sana oda ayarlanacak. Mutfakta duracaksın.
- Yemek mi yapacağım ?
- Hayır hayır, evle ilgili ihtiyaçlar, çay kahve belki, ne bileyim, aslında öyle belirgin bir şey yok, sadece evde kendi elemanı olsun istiyor. Daha kesinleşmedi. Geleceklerle konuşup onayını alması gerek. Anladığım kadarıyla gizlilik anlaşması falan bayağı bir işi var , sana bildireceğim belli olunca.
- Umarım olur.
29
Grup üyelerinin üst değiştirmeye gittikleri boşluk ânında yanındaki kızlardan birisi ona bakıp " Aaa Sal'ın pantolonunu giymişsin " demesiyle yüreği ağzına geldi . " Tam konserde yırttığı yerden yırtmışsın bir de, harika yaaa, bayıldım " diyerek devam edince derin bir nefes aldı. Pantolon aslında beline tam da olmuyordu, kenarına ek yaptırtmıştı en sonunda bugün giyebilmek için.
- Sal'ın pantolonu, Yeo'nun bilekliği, Aja'nın tişörtü, Teo'nun fuları, Eol'un şapkası, Hae'nin yüzüğü, Sin'in hırkası ve Dal'ın kolyesi. Vayyyy.
- Gerçekten de vayyy, hepsini buldun .
- Hırkayı kendin mi ördün, çok aramıştım ben bundan.
- Evet , iş başa düşünce.
Neyse müzik sesi yükselip ışıklar kararınca konuşmaları sona erdi, daha ne kadar idare edebileceğini bilmiyordu doğrusu.
....
İna'dan haber bekleyerek geçen günlerde vakit geçmiyordu bir türlü. O olmazsa başkası olur kızım, niye geriliyorsun diyordu kendisine ama ne kitap ne film, hiçbirisine dikkatini veremez olmuştu. Cildi de kötüleşmişti iyice. Hah, zaten duba gibiydin bir de bu sivilceler eksikti. Dişlerin de berbat. Nasıl bu hale geldim ben yaaa. En sonunda bir iki ip daha alayım bari, oyalanırım diyerek her zamanki dükkâna gitmeye karar verdi. Üç beş tane çevresindekilere satmıştı ama gerisi duruyordu . Onu görünce dükkân sahibi Karl gülümsedi.
-Gel gel, sana güzel haberim var.
Soru soran bakışlarını görünce devam etti .
- Hani bana bırak bir kaç tane bileklik, bu iplerden nasıl oluyor bileklik diye soruyorlar , gösteririm demiştim ya .
- Evet.
- İşte onlar satıldı. Hahaha. Önce elimdekileri vermek istemedim ama sonra senden yine alabileceğim geldi aklıma. Var mı başka bileklikler, getir buraya , satarız. Al bu da parasını. Hepsi değil tabi, kendime de ayırdım biraz .
Elindeki paraya bakakaldı Elisa.
- Bu ne kadar çok para, üç bileklik bırakmıştım size .
- Eee o kısmı da benim yeteneğim. Ama yine de sana küçük bir sır vereyim, emeğini asla küçük görüp değerlendirme, sen mütevazilik yaparken diğerleri değersiz diye düşünür.
- Teşekkür ederim. Elimde olanları yarın getireyim mi size , ben zaten satmayı beceremediğimden duruyorlardı.
- Getir getir. Bu arada sana şu değişik ipleri de versem, onlardan da yapar mısın ? Örneklerimi çoğaltayım .
- Tabi , yaparım.
Dönüşte uzun uzun yürüdü. İşte oyalanacak şeyi çıkmıştı karşısına. Hayat çabalamayı seviyor sanırım diye düşündü, sen çabalayınca çok büyük yollar olmasa bile hemen o yollara çıkan patikalar açılıyor. O patikaları izlemek de yine sana düşüyor tabi. Oturduğun yerden yakınarak hiç bir yola gidilmiyor.
.....
- Eee sen gelmiyor musun ?
- Yooo, ben yatağımda yatarım, ancak sığacaksınız zaten oraya. Benim odam burada olduğu için sizinki gibi soğuk değil zaten .
- Sen de sığarsııın.
- Ben öyle sıkış tıkış yatamam ki zaten uyuyamam .
- Aaa, ben bayılırım Aja ile Sin'in arasına sıkışmaya.. İtmesene. Gel en köşeyi sana veririz .
Koltuklara sıkışmış tiplere bakarken gülümsedi Elisa. Sığmışlardı gerçekten de. Kendisi iki kişilik yer kaplardı orada.
- O açtığınız yere benim kolum sığar ancak.
- Yok canım. Sen de kendini dev sanıyorsun herhalde.
-Ne kadar zayıfladığından haberin var mı senin ?
- Ne zayıflaması.
- Kate mum gibi eritti seni.
- İlk geldiğimizde yapılıydın evet ama şu an gayet iyisin. Hiç aynaya bakmıyor musun sen ?
- Yooo, bakmıyorum gerçekten de.
-Tulumlarının kemerlerini ne kadar sıktığını da mı fark etmedin ?
Önüne baktı, gerçekten de kemerlerini sonuna kadar çekmişti. Odadan çıkıp ayna bulmaya gitti. Kapıdaki boy aynasının yanında durdu. Gerçekten de küçülmüştü. O hantal halinden eser kalmamıştı. Ne tartıya çıkmıştı, ne rejim yapmaya çalışmıştı. Sporunu aksatmamıştı ama tek neden o olamazdı.
-Evet, sığabilirmişim oraya, çekilin , ama en kenara geçeceğim.
30
Sıradaki şarkıyla yine geçmişe savruldu Elisa. Grubun dinlediği ilk şarkısıydı bu. İna'dan gelen telefonu kapattıktan hemen sonra isimlerini unutmadan aratmıştı internette ve karşısına ilk bu şarkı çıkmıştı. Daha çok yeniydiler o zaman, fazla şarkıları yoktu ama dinler dinlemez sevmişti bunu. Ve diğerlerini de .
hala göremediğim amaçların varlığından korkuyorum, hayır
Aramaya devam ediyorum ama kayboluyorum, kendime inanamıyorum
Ama yine de hayalime doğru koşuyorum,
O anda kendi duygularını bulmuştu şarkıda. Beni anlatıyorlar diye düşünmüştü. Sonraki günlerde bütün videolarını, şovlarını izlerken daha da yakın hissetmişti onlara. Bambaşka dünyalarda bambaşka yollardan geçerken de aynı şeyleri yaşayabiliyor insan demek diye geçmişti aklından.
Sahnedekilere bakarken gülümsedi, başardınız işte diye fısıldadı .
O böyle durmuş izlerken yanındaki kızların çekiştirmeleriyle kendisini onlarla zıplarken buldu.
Ya ya ya ...
....
- Gerçekten olur demişler mi ?
-Eveeettt. Önümüzdeki ay geliyorlar, sen de yedi ay orada çalışacaksın. Haftaya gidip işlemleri yapacağız.
- Maaşı doğru mu duydum, bu kadar olmasını beklemiyordum.
-Doğru duydun. Harika değil mi ?
-Harikadan da öte.
- Bak gelen grubun ismi Numb. Biraz bakarsın kimlermiş diye.
-Hemen bakacağım şimdi.
- Benim işe dönmem gerek, sonra hangi gün gideceğimizi konuşuruz.
- Tamam, konuşuruz, hoşçakal.
Odasında duramayıp kendisini bahçeye attı. Çok güzel bir sonbahar sabahıydı, sabah güneşi evlerin arasından süzülüp yüzüne geliyordu. Derin bir nefes alıp şükretti. Gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Sonunda ayakları üzerinde durabilecek, kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecekti. Daha güzel bir duygu yok dünyada diye düşündü. Başı dik bir biçimde yaşamak , korkmadan, ezilmeden, baskılanmadan, aşağılanmadan yaşamak.
.....
En kenardaki Dal'ın yanına uzanırken herkes ooooo ufaklık, kaptın yine en güzel yeri diye ona takılıyordu. Utangaç gülümsemesiyle beliren gamzelerinden yumurmamak için kendisini zor tutup arkasını döndü hepsine. Bu gece bana uyku yok diye düşünüyordu bir yandan da.
-Kolunu çeksene
-Sen göbeğini çek kolumdan
-Göbeğim falan yok benim.
- Heyyy, ayak ucunda yatanlar var, tepişmeyin.
- Cidden çok sıcak oldu burası.
-Yatağıma dönüp donsam daha mı iyi olur diye düşünüyorum.
Bir saat sonra ancak durulup konuşmalar kesilmişti. Olduğu yerde kıpırtısız yatmaya çalışırken gerilen kaslarını biraz kıpırdattı. Sırtını benim sırtıma yaslayabilirsin diye fısıldadı Dal, rahatsız olmam. Olmazsın tabi diye fısıldadı Yeo kıs kıs gülerek. Yeniden başladı kargaşa. En sonunda "Susuuun " diye bağırdı Elisa.
- Bana bakın uyumayacaksak ben gidiyorum yatağıma, donmayı tercih edeceğim yakında. Pamuk Prenses cücelerle napıyodu acaba , bu kadarı da fazla ...
Hepsi bir an sustular ama Teu ve Eol kahkaha atınca curcuna tekrar başladı.
En sonunda ne zaman uyuyakaldıklarını bilmiyordu genç kadın. Gözünü açtığında Sal ile göz göze geldi. Birbirlerine ne zaman sarılmışlardı, Dal nereye gitmişti.
-Dal tuvalete gitti, sen de o gidince bu tarafa döndün , geri gelince rahatsız etmemek için ayak ucuna sıkıştı sanırım diye fısıldadı Sal.
Uyku sersemi öyle bakakalmıştı Elisa. Rüya görüyor olmalıyım diye düşündü Sal onu kendine çekip alnına öpücük kondurunca.
Haydi uyuyalım, daha sabaha çok var diyerek gözlerini kapattı genç adam. Nasıl uyuyabilirim ki ben böyle diye düşündü . Şu anda zaman dursa, ben böyle kalsam. Birisine sarılıp da uyuyabileceğimi hiç bilmiyordum . Yıllarca ne kadar kızmıştı bana ona sarılıp yatamadığım için. O uyuyana kadar dişlerimi sıkıp dayanıp, uyur uyumaz uzaklaşırdı hep. Şimdi inanamıyordu uyumuş olduğuna. Başını omzuna yaslayıp kokusunu içine çekti. Gözlerini kapatıp öylece durdu. Düşündüğünün aksine hemen uyuyakaldı
31
Konserin sonuna yaklaşıyorlardı. Işıklar kapandığında kollarını önündeki korkuluklara yaslayıp benim şarkım yokmuş diye düşünüp hüzünlendi Elisa. Sonra ışıklar açıldı. Hepsi önlerinde mikrofon oturmuşlardı. Bir elleriyle mikrofonlarını tutmuş beklerlerken kamera önlerinden geçip görüntülerini dev ekrana yansıtıyordu.
- Eee bize sevgililer günü hediyesi olarak ne veriyorsun Elisa ?
- Bir şey mi vermem gerekiyormuş ?
- Vermez misiniz burada hediye?
- Bilmem, ben hiç hediye almadım hiç de vermedim. Aklımın ucuna bile gelmedi hediye .
Sabah Dal ile konuşmalarının ardında onlara ne hediye edebileceğini düşünüp durmuştu. Genelde yaptığı gibi özel bir yemek hazırlamak yerine onlara kendisinden bir hatıra bırakmak istiyordu. Sonra aklına yaptığı bileklikler geldi. Hâlâ elinde ipleri vardı. Hem onlara hem kendisine üzerinde kalp deseni olan dokuz tane bilekliği akşama kadar bitirebilirdi. O gün odasına kapanıp hiç çıkmadan uğraşıp tamamladı. Hepsinin odasına gidip baş uçlarına küçük notlar yazarak bıraktı.
-Neee, sen mi yaptın bunları ?
- Hem de bugün ?
- Daha ne gizli yeteneklerin çıkacak acaba ?
- Ne demek beğendiniz mi ? Bayıldık.
İşte orada, hepsinin bileğindeydi şu anda. Kırmızı kalpli bileklikler. Ağlamaya başladı.
........
Sabah başının üzerinden gelen seslerle gözlerini açtığında Yeo ve Aja'nın fotoğrafını çektiklerini fark etti önce, sonra da kendisine sımsıkı sarılmış kolları. Aniden fırlayıp kaçma refleksi kendisine sarılan kolların iyice sıkılaşması ile engellenince durup yanındaki yüze baktı. O sırada gözlerini açan Sal ona gizlice göz kırpıp diğerlerine döndü
-Ne yapıyorsunuz siz ?
- Bu büyük aşkı belgeliyoruz.
- Ben de gece sizinkini belgelediydim, göstereyim hatırlatın da .
- Ne belgesi ?
- Şu daracık yerde hayatta kalmaya çalışırken girdiğimiz hallerden bahsediyorum.
- Dönüp de bana sarılaydın o zaman.
- Sen Teu ile sarmaş dolaştın o ara
- Hiç de bile
- Demek sabah olunca hiç de bile olduk, gece öyle demiyordun ama, alçak
Yavaşça yerlerinden doğrulurlarken hepsi kahkaha atıyorlardı .
- Haydi kalkın da gidip antreman yapalım. O fotoğrafları da sil, saçma sapan başımıza iş almayalım sonra. Bugün hava açıyor gibi.
- Donan kaidem hiç öyle demiyor ama.
- Allahım nereden buluyorsan bu lâfları.. Yürü yürü , donan yerlerini ısıtacağım ben şimdi.
Sonra Elisa'ya döndü.
-Bende böyle yanımdakine sarılma alışkanlığı var, rahatsız etmedim değil mi seni gece .
- Yok, uyumuşum deliksiz.
- İlginç bir şey diyeyim mi, ben de öyle uyumuşum , hayatımda bir ilk olabilir .
Yanından ayrılırken karman çorman duygular içindeydi Elisa. Hem yüreği sıcacıktı hem de çok acıyordu canı.
Mutfakta kahvaltı hazırlarken elektirik geldi . Herkesten uzak, özgür kısa kaçamağın sonu diye düşündü. Bu iki gece masal gibi gelecekti geriye dönüp baktığında. Kendisine sarılmış kolların sıcaklığını hiç unutmamak mı iyiydi yoksa bir an evvel unutmak mı acaba ?
Ve akşam yolların açılmasıyla hayat kaldığı yerden devam etmeye başladı. İnternetin gelmesiyle telefonuna doluşan mesajlara bakarken Yeo'nun gönderdiği fotoğraflar kalbini hoplattı. Silmeden önce sana yolluyorum, bunları sakla diye yazmıştı altına. Hemen yedek hafıza kartını takıp ona aktardı fotoğrafları. Giderken telefonundaki her şeyi formatlatacaklarını biliyordu o yüzden fotoğrafları direk bu karta attı. Karda bahçede, yatakta hepsi birlikte, yemek yerken çekilmiş bu küçük tatilden bir kaç anıyı saklama hakkı olduğunu düşündü. Sonuncu fotoğrafa uzun uzun baktı, nasıl da huzurlu uyuyorlardı birbirlerine sarılmış.
Sonrasında günler öyle çabuk geçti ki .. O bitmesin istedikçe hızlanıyordu sanki. Ekip elemanları olmadıkları iki günün acısını çıkartırcasına onları hiç yalnız bırakmıyorlardı. Gerçi kendisine teşekkür etmişlerdi geldiklerinde aldığı tedbirlerden dolayı ama bir yandan da sürekli takiptelerdi.
32
Son günler çok zor geçmişti. Artık içi öyle acıyordu ki fiziksel olarak dövmüş olsalar ancak bu kadar acıyabilirdi. Kaybedilen günlere yetişebilmek için programları daha da ağırlaşmıştı. Bir yandan da kendisinden çocukları özellikle uzak tutar gibiydiler.
Onlar çıktıktan sonra evi dolaşıp son bir defa kontrol ederken çekmecelerinde kalan son şeyleri bulmuştu.
Sal'ın pantolonu, Yeo'nun bilekliği, Aja'nın tişörtü, Teo'nun fuları, Eol'un şapkası, Hae'nin yüzüğü, Sin'in hırkası ve Dal'ın kolyesi.
- Siz döneceksiniz, ben de bu kıyafetlerin içine sığacağım o zamana kadar ve bunlarla yanınıza geleceğim diye fısıldadı.
.....
- Beş yıl sonra ilk defa gelebilmemizin hatırına bize sorulan soruları cevaplayacağız demiştik. Soruların hepsini cevaplamaya çalışırsak bir beş yıl daha geçebilir
- Hiç abartmadın Aja
- Sen sorulara bakmamışsın sanırım Sin.
- Ooooooo
- Oooo ya
- Haydi içlerinden seçip cevaplayalım.
- Aslında içlerinden rasgele çıkacak ekrana , onları cevaplayacağız.
Onları gülümseyerek izlerken gözünü de bileklerinden ayıramıyordu Elisa. Soruların cevaplarına bile pek odaklandığı söylenemezdi, taa ki o soruyu duyana kadar.
- Eveet, bu da son soru olsun, hangi otelde kalıyorsunuz ?
- Hahahha, buna sen cevap vermek ister misin Sal ?
- Cevaplaması zor bir soru bu , eeee
- Her zamanki yerimizde kalıyoruz diyebiliriz bence.
- Biliyorlar mı ki her zamanki yerimizi
- Bilen biliyordur
- Evet bilen biliyordur.
Aman Allahım , bana mı söylediler bunu şimdi diye geçirdi aklından. Derken ışıklar karardı ve daha önce hiç duymadıkları bir şarkı çalmaya başladı.
seni düşünüyorum
sadece sana aşık oluyorum
hiç bitmeyen bir şelale gibi hissettiriyor
hala bir aptalım
gece gündüz yıldızlara bakıyorum
çünkü biliyorum bekliyorsun
orada olacağım
- Ya anlamazsam bana yazdığınızı ?
- O zaman yazamamışız demektir.
nazik ay ışığına
sen de bakıyor musun merak ediyorum
dünyanın en uzun köprüsü olsaydı işte o zaman buluşabilirdik
-Hey bakın bakın..
- Ay sanki büyülü gibi değil mi?
- Her baktığımda size öpücük yollayabilirim ve siz de alabilirsiniz.
- Evet öyle yapabiliriz...
her dakika her saat
hala aynıyım, değişmedim
hiçbir yıldız senin kadar parlayamaz
gece gökyüzünü ve gözlerini düşünüyorum
ayrılamayacağımız bir yer, sen ve ben
sadece şimdilik, bizim için zamanın
durmasını istedim
-Keşke zaman dursaydı Elisa, biz de burada seninle kalsaydık.
-Keşke Hae
Koca konser salonunda çıt çıkmıyordu. Nefes bile almadan dinliyorlardı neredeyse.
seni düşünüyorum kızım
bu yerde sensiz
bir zamanlar birlikte olduğumuz bu yerde
bebeğim, hala her zaman seni düşünüyorum
-Seni hiç unutmayacağım Elisa ve gelip seni alacağım.
-Burada sizsiz hayat zor olacak Sal ama bekleyeceğim .
Unutmamışlar işte diye fısıldadı, unutmamışlar... Gözünden akan yaşları artık tutmaya çalışmıyordu bile. Zaten herkesin gözleri dolu dolu olmuştu. Şarkı bittiğinde bir an derin sessizlik oldu. Ardından alkışlar , bağırışlar öyle uzun süre kesilmedi ki tekrar söylediler.
33
-Çok heyecanlıyım konser için Min, beş sene içinde ne kadar değiştiler acaba. Beni hatırlıyorlar mıdur dersin ? Yedi ay geçirdik birlikte, çok şeyler yaşadık ama yine de hatırlamıyor olabilirler tabi.
-Kim seni hatırlayacak Elisa.
- Numb işte
-Grupla yedi ay mı geçirdin sen
-Geçirdim ya Min, kaldıkları evde çalıştım.
-Ne zaman?
-Hani sığınma evinde kalıyordum, annen iş bulmuştu bana.
-Annem sana iş buldu ama sen gidemedin ki Elisa.
-Nasıl gidemedim, gidip kaldım ya bir evde
-Yok, sen çok kötüleştin o ara kendinde değildin, sadece müzik dinleyip yatağında oturuyordun. Ne zaman ziyarete gitsek öyle oturuyordun oturduğun yerde.
-Nasıl yani ?
- Doktor bişey demişti o haline ama unuttum şimdi. Bir daha kendine gelemeyeceksin diye endişelenmiştik.
Derken uyandı. Öylesine korkmuştu ki gerilimden kalbi küt küt atıyordu. Nasıl yani diye tekrarladı yüksek sesle. Kalkıp konserde giydiği kıyafetlerine, bilekliğine , biletine bakmadan kendine gelemedi. Zaten eve döndüğünde heyecandan uzun zaman uyuyamamış, gecenin bir yarısı kapılarına dayanmamak için kendisini zor tutmuştu. Tam daldığında kâbus görmesi üzerine tuz biber ekmişti. Sabaha kadar oturacağım anlaşılan diyerek telefonunda müzik açtı.
Çoklu evrenimize hoş geldiniz diyordu şarkı, bunu dinleyerek uyudum herhalde, ondan oldu diye söylendi.
Evine göz gezdirdi. Kapının önüne koyulduğu evdi burası. Uzun ve saçma sapan mahkemeler sona erdiğinde kocası hem hapse girmişti hem de kendisine oldukça yüklü bir tazminat ödemek zorunda bırakılmıştı. Bunun sonucunda ev de kendisine kalmıştı .Doğrusu bu eve bir daha geri döneceğini düşünmemişti ama İna ona" Benimle yakın oturmak istemez misin? Evi birlikte yeniden restore edelim ve bir bakalım, eğer ki gerçekten çok rahatsız olursan o zaman satarız hen de daha değerli olur,ya da orasını bambaşka bir ev yaptığımız için yepyeni bir hayatta orada başlarsın." demişti. "Bu arada da kiraladığın daireden çıkıp yine gelip benim evimde kalırsın, beraber bütün işleri hallederiz"
Yine de ev tamamlanana kadar dairesini boşaltmak istememişti . Ola ki o evde yaşayamayacak gibi olursa gideceği bir yeri kalsın diye düşünüyordu. Nasıl olsa aldığı tazminat haricinde fena kazanmadığı bir işi de vardı. Sal ülkeden ayrılmadan önce kendisinden habersiz çalıştığı şirkete kendisinin planlama işlerinde çok başarılı olduğunu söyleyen bir geri dönüş mektubu yazmıştı, dolayısıyla hem o şirkette kesin daimi eleman olarak işe alınmış hem de bir daha yemek temizlik gibi işlere gönderilmek yerine şirketi içerisindeki planlamalara dahil olmaya başlamıştı. Bu arada okullarına da devam etmiş ve mezun olmayı başarmıştı. İlginç olan başka bir gelişme de bilekliklerinin çok ünlü olmasıydı. Boş zamanlarında bileklik örmeye devam edip bu sırada kendisi değişik modeller yarattıkça gerçekten bileklikleri ilgi çekmiş kendisine Karl ile birlikte ortak olup değişik bileklikler piyasaya sürmeye başlamışlardı aynı bileklikten iki tane olmadığı için gerçekten yüksek fiyatlarla satabiliyorlardı.
Her şey çok kolay olmamıştı tabii ama ne zaman bütün enerjisini kaybettiğini düşünse onlar aklına gelip, onların karşısına çıktığı zaman başına dik tutup kendisini çok daha geliştirmiş olarak göstermek isteyeceğini düşündüğünden dolayı çabalamaya devam etmişti.
34
Gün ağarmaya yakın daha fazla bekleyemeyeceğini fark ederek hazırlanmaya başladı. Öyle heyecanlıydı ki. Nefes almayı bile kendisine hatırlatması gerekiyordı neredeyse.
- Habada hamanana, gabada gamanana
Diye mırıldandı adamı görünce. Yıllar önce kahkahalarla karar verdikleri parolaydı bu ki daha sonradan bir şarkıların içinde gördüğünde ne kadar şaşırmıştı.
- Ne dediğinizi anlamadım
Tekrarladı dedi cümleyi . Adam ya onu deli gibi kabul edilip yaka paça atacaktı ya da gülümseyerek içeridekileri çağırmaya gidecekti. Başını kaldırdı, göz göze geldiler. "Sizi bekliyorduk" dedi adam .
- Uyuyorlarsa uyandırmayın lütfen, ben burada beklerim, acelem yok.
- Size içecek bir şey ikram edeyim?
- Doğrusu öyle heyecanlıyım ki hiçbir şey yiyecek içecek halim yok Çok teşekkür ederim.
Yeniden yalnız kaldığında hatıralarına gömüldü. Sanki dün buradan ayrılmış gibiydi. Sanki hayatı tam da burada başlamış gibiydi. Sanki onca zaman tüm hayali sadece buraya dönmek gibiydi. Bu kadar güzel şeyi hak edecek ne yaptım acaba diye düşünürdü bir kere daha.
Kapı tekrar açıldığında başını kaldırdı elinde iki kupayla kendisine doğru yürüyen sabah arkadaşı ile göz göze geldi. Öyle kalakaldı. Bu anı gerçekten yaşadığına inanamıyordu. Öyle çok ama öyle çok düşlemişti ki.. Sal yanına yaklaşıp ona kupasını uzattı. Kupa bile aynıydı, eski günlerdeki gibi.. Yan yana oturdular bir müddet sessizce. Binlerce şey söylemek istiyor ama söylemek istediği her şeyi çok lüzumsuz geliyordu. Omuzları birbirine değince başını yasladı ona, o da kolunu sardı beline. Yaşam durdu... Ya da başladı.. İçinde dolaşan hayatın her zerresini hissediyor gibiydi sanki.
Kısa bir an sonra kapı hızlı açılıp içeriden ağzı kulaklarında bir Hae koşarak onlara doğru geldi.
- Elisaaaaaa... Tüm konserde seni gördüğüme emindim ama hiç kimseyi inandıramadım.
- Bir VIP biletim bile olmadığı için tabii, uzaktaydım azıcık.
-Hahahaha, aradan yıllar geçti, unutmuşsundur diye umut ediyordum. Sarılmayacak mısın bana ?
Ona gülümseyerek baktı Elisa, ışıl ışıl yüzü hiç değişmemişti hala eskisi gibi içten ve çok tatlıydı. Kocaman sarıldılar. Ardından bir bir diğerleri de çıktı. Sanki dün ayrılmışlar gibi hepsi ile birlikte olmak, aynı sıcaklığı hissetmek öylesine inanılmazdı ki.. İçtenlikleri gözlerine yaş dolmasına sebep oldu.
- Sen ne kadar zayıflamışsın öyle.
- Saçları da harika olmuş böyle kısacık.
- Yüzün gözün değişmiş ya gençleşmişsin. Naptın sen böyle.
- E bi susun da kız konuşsun ya.
- Konsere geleceğinden emindim.
- Sal dışında hepimiz çok emindik.
- Ben de emindim bir kere.
- Zayıfladım evet. Gençleşmedim, kendime geldim sadece. Konsere tabii ki gelecektim.
- Sana kahvaltı hazırlıyor.
- Hadi biz de gidip ona yardım edelim Siz de çayınız bitince gelirsiniz.
Onlar içeri döndüğünde yeniden baş başa kaldılar .
- Geleceğinden emindim.
- Ben sizin beni hatırlayacağınızdan emin değildim.
- Nasıl böyle bir şey düşünebilirsin ?
- Ah öyle yoğun bir hayatınız var ki, ben oradaki küçük bir ayrıntıydım sadece. Siz ise benim hayatımın başlangıcı gibiydiniz.
- Sen de bizim hayatımızda sahip olduğumuz ilk kız arkadaştın. Hatta tek arkadaş . Kapalı hayatımıza dışarıdan gelip dokundun.
Tam o sırada içeride bir hareketlilik oldu, kapıdan hiç beklemedikleri bir şekilde grubun bağlı olduğu müzik şirketinin sahibi Jung çıktı. Sal hemen ayağa kalkarak onu karşıladı. Diğerleri de bahçeye çıkmışlardı.
- Dünkü konser çok güzeldi, bugün geri dönüyorum dönmeden önce sizlere bir görüp söyleyeyim dedim. O Elisa hanım da buradaymış.
- Elisa'yı tanıyor musunuz? diye sorarken kıza elini uzatıp yanına çekti.
- Tabii ki geçen sefer burada kaldığınızda onunla tanışmıştık. Burada çekilen kaydedilen hiçbir şeyi telefonda görmeyince onu biraz sıkıştırmıştım. O da bana eğer fotoğraflar herhangi bir yerde basılması sızarsa o zaman gelip sıkıştırın şu anda bana karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yok demişti. Hatta en son olarak da bir daha görüştüğümüzde bana iş teklif edececeksiniz, çünkü buradan ayrıldıktan sonra bir daha benim gibi bütün işleri organize eden kimseyle karşılaşamayacaksınız diye eklemişti.
- Vayyy, Elisa , dediler her bir ağızdan.
Omuz silkti Elisa.
-İnsan hayatının en dibinde yaşarken bir şey kaybetmekten korkmadığı için çok pervasız olabiliyor.
- Ve de haklı. Sen burada hiçbir asistanın yapamadığını yapıp her işleri düzene sokuyormuşsun, sudan çıkmış balığa dönmüştük geri gittiğimizde.
- Hâlâ aynı şirkette misin ?
-Hayır pandemide kapanmak zorunda kaldı o şirket.
- Sen ne yapıyorsun peki ?
- Bireysel olarak organizasyonlar düzenliyorum. Sürekli bir işim yok.
-Güzel. O zaman kehanetini gerçekleştirebilirim.
Hepsi birden Jung'a baktılar.
- Bizimle gelip, Sal'ın asistanı olmak istersen ayrıntıları konuşabiliriz. Tabi şu şekilde dolaşmanız söz konusu olamaz
Derken tutuşmuş ellerine bakıyordu. Elisa hemen çekecek gibi oldu Sal daha sıkı tutarak bırakmadı.
-Sanırım nasıl davranacağımızı bilebiliriz. Birbirini çok seven arkadaşlarız sonuçta ama yanlış anlaşılmaya fırsat vermeyeceğimiz de kesin.
Bütün grup üyeleri onun tavrına hayranlıkla bakarken Jung da kaşlarını kaldırdı.
- Haklısın dedi sonra. Siz aranızda konuşun , bana haber verirsiniz.
Bütün konuşmalar boyunca mutfaktan yanlarına gelmeyen Yeo içeriden "Kahvaltı hazır" diye bağırdığında
-Tamam, ben yola çıkıyorum, size afiyet olsun diyerek giden adamın ardın bir uğultu ile masaya geçtiler.
- Vay be, bugünleri de görecek miydik ?
- İçim bi hoş oldu.
- Ne güzel cevap verdi yaa.
Elisa ise elini beline dayamış onları bekleyen Yeo'nun yanına gitmişti.
-Vay vay, her şey harika gözüküyor ama insan önce bi gelir bi sarılırdı.
-Öyle şeyleri çok sevmem
- Ama beni çok seversin
-Kim demiş ?
- Masa demiş , en sevdiğim şeyler var burada.
- Hatırladığım kadarıyla sevmediğin bir yiyecek yoktu senin.
- O da doğru.
Birbirlerine gülümseyerek baktılar, sonra da sarıldılar.
-Yeminle şu adam bir kedilerine bir de Elisa'ya sarılıyor.
-Kıskandın mı oğlum.
-Ne kıskanıcam.
Sofrada kafasını kaldırıp hepsini bir bir izleyen Elisa , sonunda ailesine kavuşmuş gibi hissediyordu kendisini. Bir yandan da yepyeni bir maceranın heyecanı sarmıştı yüreğini. Bambaşka bir ülkede bambaşa bir dünyaya adım atmak ... Neler olacaktı kim bilir . Sal'a döndü bakışları yeniden. Kalbi hızlandı. İmkânsız onun da bana aşık olması diye geçirdi aklından. Sonra da azarladı kendisini. Hâlâ mucizelere inanmıyorsan hayat sana başka ne yapsın Elisa .
-Gelecek misin bizimle diye sordu Teu .
Gülümsedi.
Oh be!!! Pek güzel, pek şahane! Ellerine sağlık 👏👏👏
YanıtlaSilBeğendiğine çok sevindim :)
SilBana da güzel bir gece okuması oldu :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim, ben yayımladıkça gelip okuyup, yorum yaptığın için :)
SilRica ederim :) Hoşuma gitti yazdıkların, rahat okunuyor ve çok güzel detayları vardı :) Arkası yarınlı bir dedektif hikayesi de çok güzel olurdu okumak için :) İstek yapabiliyor muyuz :D
Sil:D Alttaki Boşluk'u okumuş muydun ? Sıkılmadan düzgün ilerletebilseydim çok güzel bir gizemli hikâye olacaktı aslında :)
SilOkumadım başlıyım ona da :)
SilBak bakalım sevecek misin :)
SilOldukça uzun ama ilginçti. Kalemine sağlık ☺️
YanıtlaSilTeşekkür ederim :)
Sil